Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülke ekonomisi ile hukuk sisteminde yaşanan tıkanıklık ve çöküntü için reform yapılacağını açıkladı ve dedi ki:
“… Yaşadığımız kritik dönemin ruhuna uygun şekilde, gerekiyorsa devlet ve millet olarak fedakârlık yapmaktan, acı da olsa doğru reçeteleri uygulamaktan kaçınmayacağız”, ve Avrupa Birliği üyesi olduğumuzu hatırlatmayı unutmadı.
Konuşma kapısını aralayan bu sözlerden hemen sonra da Adalet Bakanı Gül, yargıç ve savcılara: “Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.” diye seslendi.
Bu sözlerle,18 yıllık iktidarda nelerin yok olduğunu ilan ediliyordu.
Bu sözlerle; ekonomi ve adaletin toplum yaşamı için oksijen olduğu, onlarsız bir yaşam olamayacağı gerçeği bir kez daha hatırlanmıştı.
Aslında biz bu tür sözlere alışıktık, ilk kez duymadığımız için de hiç şaşırmadık. Seçim veya darbelerle başa geçen her iktidar popülist bir anlayışla: “enkaz devraldık” diye önceki iktidarın bilanço verilerini tek tek sayar ve onları halka şikâyet ederdi. Fakat şimdi durum farklı, bu sözleri söyleyenler tam 18 yıllık bir uygulamanın sorumluları!
Bu sözler; iflas etmiş bir sürecin algı yaratan sloganlarıdır.
Bu sözler; çakılma öncesi bir feryattır.
Gerçekler ortada iken popülist bir anlayışla söylenen bu sözlerin asıl hedefi, iktidarın kendi taraftarlarıdır. Çünkü yaşanmakta olan acı gerçekler, o taraftarları sarsmış, uyandırmaya başlamış yani tehlike çanları çalmaya başlamıştı. O taraftarlar ki, adalet, hukuk ve her şeyi bilen tek bir kişi olduğuna inanmışlardı, işte onlar da uyanmaya ve arayışa başlamıştı. Onları uyandırmak için söylendi bu sözler. Ancak o zaman 18 yıllık tek kişi iktidarı aklanabilir ve ancak o zaman bu iktidar devam edebilirdi.
Malumu ilan eden bu tespitleri; en yetkili, en etkili ve en sorumlu kişiler yapıyorlarken, onları dinleyenler de şunları fısıldıyordu:
“Demek ki ülkedeki adalet sistemi çökmüş. 18 yıllık iktidarın, ‘doğru reçete’ ile hazırlanmış bir ekonomik programı da yokmuş!… Demek ki, bu toplumun yaşam çarkları; paslanmış, bozulmuş ve işlevsiz kalmış.”
18 yıllık iktidar, acı reçete sunacakmış!…
Peki, o zaman sormak gerekmez mi: 18 yıldan beri, “tek adam” yetkileriyle donanıp, yeterli sayısal destekle iktidar olan, kendisini denetleyen, yargılayan, sorgulayan hiçbir kurum, kuruluş ve engel bırakmayan bu lider, neden/niçin “doğru reçete” uygulamamış?
Ne yapmış ki, bu enkazlar oluşmuş?
Şimdi 18 yılın hesabını sormak gerekmez mi?
Bunlar; araştırılması, düşünülmesi ve konuşulması gerekenlerdir.
***
18 yıllık iktidar, acı reçete sunacakmış!…
Peki, kim için, kimler için bu acı reçete?
Adrese teslim ihalelerle verilen, fakat şart ile fiyatları gizlenen, sadece her yıl ödenecek olan dolarlı garantilerin 40-50 yıl sonra doğacak torunlarımıza kadar sürecek olduğu bilinen ve bunun için de ülkenin kara delikleri sayılan; tünel, köprü, yol, şehir hastanesi yapan 5 müteahhit firmaya mı?
Sümerbank, Şeker Fabrikaları, Maden ocakları,Tank Palet Fabrikası gibi nice ekmek teknesi ile dağları, dereleri, ormanları, yaylaları teslim edilen sermaye sahiplerine mi?
Zırhlı araçları ve koruma birliklerince gittikleri şehirlerin trafik akışını felç edenlere mi?
İtibardan tasarruf olmaz diye yaptırılan saraylar ve masraflarına mı?
İçleri boş sayılan 8 uçakla Kıbrıs’a piknik yapmaya gitmiş olanlara mı?
Yukarıda sıralanan ve benzeri olanların dokunulmaz oldukları gerçeği bilindiğine göre, yoksa:
Köylüye mi?
-Zaten köylü kalmadı ki, tarım da bitti!
İşçiye mi?
-Zaten çalışan işçiler yarı aç! İşsizler çoğaldıkça çoğaldı.
Memura mı?
-Zaten onlar güvencesiz ve yoksul!
Gençlere mi?
-Zaten gençler hayalsiz, umutsuz, güvencesiz!
Yoksa, yoksa …:
Soma, Ermenek madencileri ve Kocaeli’nin metal işçilerine mi?
-Zaten onların hakları patronlarca gasp edilmiş. Devlet, onları ve haklarını korumak yerine; barikat, toma, cop, gaz kullanarak, tutuklama tehditlerinde bulunarak, insani ve demokratik haklarını bile kullanmak için izin vermedi. Ve yine hakları gasp eden patronlardan yana oldu.
Peki, kim için, kimin için hazırladınız bu acı reçeteyi?!
Yeter artık, 18 yıldır beceremediniz.
Gidin, gidin!
Yeter artık yük olmayın yoksul halka…
Gidin, gidin, gidin!
Emin Toprak- DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Ok.(1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisans tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.