Çok konu var yazacak. Söylenmesi, anlatılması, karşı çıkılması gereken o kadar çok konu var ki insanım diyen ne yapacağını, nasıl söyleyip yazacağını, nasıl davranacağını bilemiyor!
Taciz ve tecavüzcülerin cehennemi olmak istiyorum, onları yakan ateş, yaşayacakları acı, çekecekleri ızdırap, ağızlarından çıkacak çığlık olmak istiyorum! Yazmayacağım isteklerimi.
Kadın katillerinin, kadınları katledenlerin, kadınları malı gibi görenlerin, istediklerini yapabileceklerine inananların, onları bu konuda destekleyenlerin, onlara yasal zemin hazırlayanların, onlara hukuken destek sunanların, toplum içerisinde destekleyenlerin kabusu olmak istiyorum, rüyalarını kaplamak, uykularını bölmek, suratlarına tükürmek istiyorum, hatta daha fazlasını istiyorum ama bu insanlığımdan çıkarır beni, biliyorum, isteklerim içimde, isteklerim bana ait, yazmayacağım.
Her ağaç kesen sadece bir canlıyı değil onlarca canlıyı katlediyor. Doğaya vurulan her darbe yaşamın önüne koyulan engel oluyor.
Dereleri kurutanlar yaşamı kurutuyor, kuruttuğunu bilmiyor. Onlar yaptıklarının parasal karşılığını düşünüyor. Ne kadar çok para kazanacaklarını. Bilmiyorlar ki bir gün bırakın yıkanmayı, ellerini yıkamayı, dişlerini fırçalamayı, yapacağı yemek için iki bardak suyu, içecek su dahi bulamayacaklar!
Bilmiyorlar.
Onların susuzluktan boğulmalarını istiyorum! Onların ateşler içinde yanarken bir yudum su dilenmelerini görmek istiyorum. Onların çöl sıcağında bir ağaç gölgesi aramalarını ama bulamamalarını diliyorum!
Asıl konuya gelmek istiyorum.
Bütün olumsuzlukların yaşanmasına izin verenler bizleriz. Özellikle de erkekler. Erkeklerin, sömürü sisteminde sömürülüp ezilse de kendilerine, erkek olmaları nedeniyle verilen haklar var. Kadınları ezme, sömürme ve işkence ederek öldürme izni!
Erkekler bunu kullanıyor. Kullanmaktan zevk de alıyor. Kendisine düzenin yaptıklarının intikamını kadını ezerek yapıyor!
Erkekler kendine gelmeli. Erkekler, erkek olmaktan kaynaklanan ve sömürü düzeninin kendisine verdiği hakları kullanmaktan vaz geçmeliler.
Aynaya bakalım.
İçimizi görelim.
Banyodaki aynadan suratımıza bakmaktan bahsetmiyorum. İçimizi görebileceğimiz, kendimizi araştırıp nelerimizin var olduğunu ya da olmadığını görebileceğimiz içsel aynadan bahsediyorum.
Her kişi kendisindeki eksikleri veya fazlalıkları bilir. Bilir de uygun davranır mı? Asla!
Kendilerini sosyalist ilan eden bizler de dahil, erkek egemen düzenin bizlere sunduğu ayrıcalıklardan bir türlü vaz geçemiyoruz!
Vaz geçmek sorundayız, çünkü erkeklikten gelen tek avantajımızı kaybetmek üzereyiz! İnsan soyunun devamı için gerekli olan spermlerin tek üreticisiydik. Ticari anlamda rakibimiz yoktu ama bitti.
Sperm labratuar koşullarında üretiliyor. (1)
İnsan soyunun devamı için bizlere ihtiyaç kalmadı. Bu ilerleyen yıllarda daha da gelişecek ve bizler işe yaramayan birer yaratığa dönüşeceğiz!
Artık kendimizi toparlama zamanı. Sadece bu nedenle değil. Olmamız gereken normlara dönmemizin gerekliliğine inanarak yapmalıyız.
Kısaca cins olarak değil insan olarak yaşamaya başlamalıyız.
İnsan olmanın yollarını bulup, cinsel organımızı unutup, yaşamın cinsellik dışı güzelliklerini öğrenmeye, bu güzellikleri paylaşmaya, mutluluğu cinsellik dışında aramaya başlamalıyız.
Erkek egemen düzenin bizlere sunduğu avantajlar belki çekicidir. Yaşamımızı kolaylaştırır. Bir çok yönden mutlu da eder ama insanlıktan da çıkarır, hem de farkında bile olmadan.
Kendimize koyduğumuz etiketlerin bizlere yükledikleri sorumlulukları da unutmadan, insan olmanın ve insan kalmanın gerekliliklerini yerine getirmek zorundayız. Eğer etiketlerimize güveniyor ve emin olabiliyorsak.
Doğadaki tüm canlıların doğadan, yaşamdan, mutluluklardan ve güzel olan her şeyden ortak anlamda yararlanma hakkına inanıyorsak, canlıların cinsiyetinin önemli olmadığının da farkınladığı içerisinde olmamız gerekir.
Öncelik insandır.
Önceliği cinsiyete veren düşünce, anlayış, inanış veya duygularla hareket eden her toplum ezendir.
Önce insan diyerek, içerimize, içeririnden çıktığımız erkek egemen toplumun yerleştirdiği tüm olumsuz düşünceleri yok etmeden, onların bizlere sunduğu avantajları ve üstünlükleri reddetmeden bu sorun çözümlenemez.
Erkeklikle ezmek arasındaki yakın ilişkinin farkında olanlar olarak, erkekliği değil insanlığı seçerek yolumuza devam etmemiz gerekir.
İnsan olmak güzeldir.
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim