"Enter"a basıp içeriğe geçin

Hocamı Severim Ama…

Aristo’ya isnad edilen şu söz ne kadar manidardır: “Hocamı severim ama, hakikati ondan daha çok severim.” Peygamberimiz efendimiz ise (sas) “Hikmet müminin yitiğidir” (Tirmizî ve İbn Mâce) buyurmuştır. Peygamber efendimiz’den (sas) aldığımız bu icazetle Aristo’nun bu sözünü hiç çekinmeden kendi malımız gibi alıp kullanabiliriz.

Ancak baştan şu ayrımı yapmamız gerekmektedir: İslam dini bir felsefi ekol değildir. İslam dini hikmeti potansiyel bilgiden pratik yaşama dönüştürmeyi prensip edinen, bireyin ve toplumum maslahatını gözeten aktif, dinamik bir dindir…

İslam’da esas olan hikmeti meleke haline getirmek. Olaylara hikmet nazarıyla bakabilmek, problemleri yine hikmet nazarıyla çözebilmek. İslami eğitim veren bireylerin veya kurumlarında birincil amacı da bu olmalıdır. Özellikle İlahiyat fakülteleri.

Nasıl ki bir polis veya askerin eğitimi yalnızca sözden, nazari bilgiden, birkaç stratejiden ibaret olmayıp, aynı zamanda bu bilgiyi ve stratejiyi pratik hayata uygulayabilecek bir eğitimi de içine alıyorsa; ilahiyat fakültelerin yetiştirdiği bireylerinde eğitimi yalnızca teorik düzlemde olmamalıdır. Ayakları yere basan, uygulamayı esas alan bir eğitim olmalıdır.

Ayrıca anlatılanların yaşanılabilir olması, benimsenebilir olması gerekir ki, İslam dini hiç şüphesiz böyledir. Bununla beraber bir şeyi benimsetebilmek de o şeyin benimsenebilir olması kadar önemlidir eğitimde.

Kısaca, eğitimde sözle fiilin uyuşmasının elzem olduğunu söyleyebiliriz.

Elinde sigarayla, sigaranın zararını anlatan babaları veya büyükleri bir çoklarımız görmüşüzdür.  Bu fiil onların yöntemdeki komik halini ortaya koymaktadır. Gülüp geçilebilir ilk merhalede.

Ancak bu mantık koskoca eğitim sistemini esir aldığında işte bu bir felaket olmaktadır.

Günümüzde na-mahrem kişilerin karşısında din anlatan (mahremiyette buna dahil, her ne kadar bir türlü bu konuya gelememiş olsalar da) profesörlerin mantığı da böyledir mesela. İmam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinde ki eğitim mantığı da gün geçtikçe bu mantığa yaklaşmaktadır maalesef.

Yani bir sistem yozlaşması yaşamaktayız…

“İçeride insan varsa kapıya bir tık yeter” derler.  Bu meyanda bir örnek vererek yetinmek istiyorum:

İslam dini hakkı tutup kaldırma dinidir. Hakkı kaldıracak nesillerin öncelikle bu şekilde eğitilmesi gerekmektedir.

Ancak bir İlahiyat öğrencisinin üniversite hayatında alışkanlıklarına kattığı ilk alışkanlık bunun tam zıddı olabiliyor. Sistem bunu teşvik ediyor. Çünkü çoğu zaman hocaların tasallutu öğrencileri susmak zorunda bırakıyor.

Mesela bir hoca kendi benimsemiş olduğu bozuk itikadı talebelerin dinine söver gibi istediği gibi anlatabilmekte, bunu öğrencilere dayatabilmekte ve buna hiçbir öğrenci ses çıkartamamaktadır. Bununla beraber hocaların bazı haksızlık ve adaletsizlikleri olmakta, yaptığı haksızlıklar karşısında sesini çıkartan öğrenci istememektedirler. Öğrenciler ise çoğu zaman hocadan kendi hak ettiği notu alabilmek için haksızlıklara karşı sükut etmek zorunda kalmaktadır. İşin ilginç tarafı sesini çıkartan kişilere de arkadaşları tarafından “hocanın bana kafayı takması halinde kendisini derste bırakabileceği” şeklinde uyarılar yapılmaktadır.

Derste hangi konunun geçtiğinin bir önemi yoktur o an için. Özellikle ilahiyat alanında hangi konuların geçtiğinin yorumunu da sizlere bırakıyorum.

Bu yalnızca benimsemiş, sindirilmiş, içselleştirilmiş yani meleke haline gelmiş alışkanlıklardan bir tanesidir. Yani hocanın tasallutundan kaçınmak adına talebenin ilk önce inançlarından fedakarlık etmesi gerektiğinin masum bir örneğidir.

İslam hukukunda “fesadu’z-zaman” kavramı vardır. Yani insanlardaki ahlaki bozulma ve dini yozlaşma sebebiyle işlevselliğini yitiren sistemin zararını ortadan kaldırmak (aksayan tarafların düzeltilmesi) için düzeltici önlemlerin alınması gerekmektedir. İlahiyat fakültesi belkide bunun uygulanacağı ilk yerdir. Eğitim sisteminde hocaların tasallutundan kaynaklanan zararı def etmek ve öğrencilerin maslahatını korumak adına, artık uygulanabilir önlemler alınması gerekmektedir. Bu öğrencileri mutlak manada hocaların insafına bırakılması doğru değildir.

Öğrenci her fırsatta hocasına diklensin de demiyoruz elbette. Yalnızca eğitim sistemin eğitimi sistemleştiren hale gelmesini istiyoruz.