Ahilik, günümüzde mazi olan kendi mazisi ise İslamiyet öncesi Arap toplumlarına (fütüvvet) kadar uzanan dünyevi ve uhrevi bir sistemdir.
Öyle ki dini, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi boyutlarıyla toplumun tüm ihtiyaç unsurlarına hitap eder, madde ile mânânın dengeli birleşimini savunur.
Fütüvvet, Arapça bir kelimedir. Cömert, yiğit, delikanlı anlamlarına gelen “feta” kelimesinden türemiştir. Feta, ahlaki ve insanı üstün vasıfları olan ideal insan tipini vurgular. İslamiyet öncesi Arap toplumlarında kullanılan feta kavramı İslamiyet ve İslami prensiplere birlikte gelişmiş ve kurumsallasmıștır.
“Ahi” kelimesinin kökeni konusunda dil bilimciler arasında görüş birliği yoktur. Bir görüşe göre Ahi kelimesinin kaynağı Türkçe olup “akı” kelimesinin Anadolu’daki söyleniș tarzından doğmaktadır. Başka bir görüşe göre ise “kardeşim” anlamına gelen Arapça kökenli bir kelimeden geldiği belirtilir.
İslam dininin Türkler tarafından kabulü dünya tarihinin önemli hadiselerinden biridir. Arabistan sınırlarını aşan İslamiyet, ticaret, fetih ve kültür yoluyla Türk dünyasına tesir etmiştir.
Abbasi Halifesi en-Nasır li – Dinillah, kendi dönemindeki bütün Müslüman devlet adamlarına mektuplar ve elçiler göndermiş ve devletleri fütüvvet teşkilatına davet etmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin başında olan 1.Giyasü’d-din Keyhüsrev halifeyle siyasi ve kültürel ilişkiler içini girmeyi kabul etmiştir. Böylelikle Anadolu’da Ahilik teşkilatlanmasına dair ilk adım atılmıştır.
Anadolu’ya gönderilen elçiler arasında Ahi Evran Şeyh Nasrü’d-din Mahmut el-Hoyi onun hocası Evhadü’d-din Kirmani ve Muhyiddin İbnül Arabi gibi ilim insanları yer almıştır.
Anadolu’da Ahilik teşkilatını Ahi Evran Şeyh Nasrü’d-din Mahmut el-Hoyi kurmuştur. Dini, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi boyutları olan bu teșkilatlanmayla dönemin toplumsal yapısını düzenleyerek sosyoekonomik bir dengenin oluşmasında öncülük etmiştir.
Kayseri’de bir debbağ (deri işleme) atölyesi kurmuş, burada debbağlık yapmış ve “Debbağların Piri” olarak tanınmıştır. 32 çeşit esnafı Teşkilatlandırmıștır. O zaman ki ismi “Gülşehri” olan Kırşehir’e, Türk-İslam medeniyetinin mayalandığı șehre göç etmiş, tekke ve zaviyeler kurmuştur. Bu tekke ve zaviyelerde geceleri teşkilata has bir eğitim metodu ile fütüvvet esaslarını teorik olarak öğretmiştir. “Kim ki iyi insan iyi Müslümandır ;kim ki iyi Müslüman iyi insandır” düsturu gereğince insan yetiştirmiştir. Özünde İslami kuralları hayat tarzı haline getirmiştir.
Tekke ve zaviyelerde, yalnızca fütüvvet esasları değil ; okuma – yazma, görgü kuralları, okçuluk, binicilik, kılıç eğitimi, tarım işleri gibi bir çok alanda da eğitim verilmiştir.
Gündüzleri ise yamak, çırak, kalfa, usta hiyerarşisi içinde uygulamalı olarak eğitim görmüşlerdir. Yamak ve çırak olmak için 10 yaşından küçük olmamak gerekirdi. 2 yıl çalışan yamak yeterli bilgi ve beceriyi kazandığında çırak olurdu. Çırak olan bir çocuk mesleki bilgileri en temel düzeyde öğrenmiş olurdu. Kalfa olmak için ise bir meslekte 3 yıl çıraklık yapmak gerekirdi. Bu sürede gerekli beceriler Kazanıldıktan sonra törenle kalfa unvanı verilirdi. Bu seviyedeki kişiler artık meslekleri ile ilgili her işi rahatlıkla yapabilirlerdi. Ustanın olmadığı yerde ustanın yetkisine sahiplerdi. Kalfalıkta 3 yıl çalıştıktan sonra usta olma hakkı kazanırlardı. Ve şed kușanma töreni ile ustalığa yükseltilirlerdi.
İlme, sanata ve ahlaka son derece önem verilen Ahilikte, kadınların da sosyal ve ekonomik hayatta önemli bir yeri vardı. O dönemde Anadolu kadınının sosyal ve ekonomik hayata dahli Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı tarafından kurulan Bacıyan-ı Rum (Anadolu kadın Teşkilatı) vasıtasıyla gerçekleşmistir.
Kadınlar, Teşkilatta gerek mesleki ve teknik(örgü, nakış, halı-kilim dokuma vb.) gerekse ahlaki konularda eğitim görmüşlerdir. Anadolu Kadınlar Teşkilatı bu süreçte hem topluma sosyal hizmette bulunmuş hem de Türk kültürünün ve İslam anlayışının kadınlar arasında yayılmasında yardımcı olmuştur. Gerektiğinde vatan savunmasında dahi bulunmuşlardır. Anadolu Kadınlar Teşkilatı dünyada kurulan ilk kadın teşkilatlanması olarak halen yerini korumaktadır.
Ahilik Anadolu’nun Türkleșmesi ve Müslümanlașmasının manevi mimarı olmasının yanı sıra Osmanlı’nın cihan devleti haline gelmesinde de önemli teşkilatlardan birisidir. İlk Osmanlı padişahlarının ve vezirlerinin çoğunun Ahi teşkilatına mensup oldukları bilinmektedir. Öyle ki büyük alim ve mutasavvıf Șeyh Edebali Ahi șeyhlerinden olup Osman Gazi ile sıkı ilişkiler kurmuş ve kızını Osman Gazi ile evlendirmiștir. Orhan Gazi Ahiliğe ait “İhtiyarü’d-din” unvanı ile Ahi şeyhi olmuştur. 1.murat ise Ahiliğe giriş şartı olan şed kușanmıș ve Ahi Teşkilatından fetihlerde faydalanmıştır.
Osmanlı da Ahi Teşkilatı zamanla dönemin gereklerine göre farklı özellikler kazanarak Lonca isimli esnaf örgütlerine dönüşmüştür. Loncaların Ahilik teşkilatından farkı ise sınırların genişlemesiyle Osmanlı ticaretinde ve esnaf örgütlenmesinde farklı dinlere mensup kişilerin de yer almasıdır. Lonca Teşkilatının devamı niteliğindeki Gedik teşkilatı da aynı şekilde Müslüman olmayan halkın ticaret hayatında yer almasıyla oluşan yeni ihtiyaçlara cevap vermek amacıyla kurulmuştur.
Ahilik teşkilatı yabancı esnafların teşkilata girmesi ve onlara tanınan iltimaslar, toplumsal ahlakın ve iş ahlakının bozulması, sanayi devrimine ayak uyduramamak, kapitülasyonlar nedeniyle yerli ürünlerin yerini yabancı ürünlerin alması, sermaye birikiminin sağlanamaması, Osmanlı – İngiliz Serbest Ticaret antlaşması ile ülkenin açık pazar haline gelmesi gibi nedenler ile zamanla etkisini yitirmiş ve dağılmıştır.
Böylelikle çalışmayı ibadet kabul eden bir sistemin yerini, inancın ve manevi değerlerin yaşama verdiği nizamı reddeden yalnızca madde odaklı olan seküler sistemler almıştır.
Günümüzde ise Ahi Teşkilatının görevini üstlenen kurum ve kuruluşlar ;Esnaf ve Sanatkar Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları, sendikalar ve vakıflardır. Bu kapsamda her yıl 16 Eylül ile 22 Eylül tarihleri arasında Ahilik ile ilgili etkinlikler düzenlenmekte köklü tarihimizin ve kültürümüzün temellerini meydana getiren Ahilik ruhu hatırlanmaktadır.
Sabır, canın tesbihidir.