Aralık yılın son ayı. Yeniden nefes alıp vermek adına ürettiğimiz bahanelerden birkaçından bir tanesi zamandır. Zamanın içinde doğar, büyür ve yaşarız. Hepsinden önemli olan ve örtbas edilen asıl husus kendi kötülüklerimizi severken saklamamızdır. Belki de öyle olmamalı… Fakat insanın doğası denilen de bir husus var öyle değil mi? Nefes darlığından ölüyor kimisi, ama hepimiz bir şekilde yaşıyoruz işte. Kimimizin travmaları daha fazla, kimi için ise bir soğan bir ekmek yeter de artar bile yaşamaya. Anlaşılan ne manen ne de madden hiç fark etmeksizin öğreniyoruz yaşamayı. İmtihan büyüdükçe aynı orantıyla acılar kendini saçıveriyor gönül sofranıza/soframıza.
Küçükken hayallerimizden ilki bir bisiklet ya da bir futbol topu olabiliyor. Çocukluk kendini geri plana atmaya başladığı an felaket kopmaz mı? Hiç merak etmeyin; öyle bir kopar ki nasıl olduğunu anlamazsınız. Kötülük etrafınızı sarmıştır; siyah mı beyaz mı savaşında gri olduğunuzdan haberiniz dahi olmayabilir. Muhtemelen de olmayacaktır.
Kendi bahçesinde oyunlar oynayan çocuklar şimdi tarla başında sulama kavgası veriyor. Sıralar karışıyor, selamlaşmalar eksiliyor derken… Taşranın ahalisi gayrı buradan ekmek çıkmaz bize düşüncesiyle yola çıkar. Daha yolun başında bavulu çalınmıştır. Bundan sonrasına ne hacet, sonunda duygularını kaybedince… Aklın yolu bir mi bilemiyorum. Ama bildiğim birkaç şeyden sadece ilki yaşadıklarımız öğretiyor yeniden yaşamayı.
Siyahı bu kadar olağan kılan beyazın kendisi değil. Aslında hala; şu yüzyılda bile çözülemeyen karanlığın sırrı burada hakim. Birisi mutluluk mu dedi? O da vakti zamanı gelince elbette yüzümüzde açan çiçekler misalidir. Yaşattıkları değil, yaşadıklarımız öğretsin bize hayatı belki o vakit daha çok mutlu oluruz. Belki de daha mutsuz ama en azından yaşadıklarım bunlardı der geçeriz kendi adımıza.
Sonrası… Senin döktüğün gözyaşlarına değmeyeceğini anladığın gün olacaktır. Ama şimdiden sonrasını düşünme sevgili okur. Hayatı çok basite indirgeyebilirsin. Hayatını iki kısma ayır birincisi yaşanması gerekenler. İkincisi ise yaşanmaması gerekenler. İlkin yaşanan neyse öğretileriyle kabullen; ikincisinde ne yaşamadıysan kendine bir şans say ve gülümse. Çünkü hayatta gülümseyebildiğin kadar özgürsün ve yaşadıkların öğretiyor sana yeniden yaşamayı.
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).