"Enter"a basıp içeriğe geçin

Yaşamak Direnmektir

Arka arkaya gelen toplu intiharları yaşadık. Birincisinde, İstanbul Fatih’te, dört kız kardeş, kapılarına “dikkat siyanür var” notunu da iliştirerek birlikte yaşamlarına son vermişti. Diğeri ise Antalya’da yaşandı. İki çocuklu ailenin babası vermişti kararı. Geride kimse kalmasın veya geride kalanlara bir şey olmasın mantığıyla çocuklarını ve eşini de birlikte ölüme taşımıştı!

İki toplu intihar vakasının ortak yanı, siyanürün kullanılmasıydı.

Sadece 2018 yılında 3.161 kişinin intihar ettiği ülkemizde toplumun dikkatleri bu toplu intihar vakasına yönelmesinin nedenini anlamış değilim! (1)

Neredeyse her gün 8 intihar vakasının yaşanmasına rağmen bu konuda kulakları sağır toplumumuz, toplu intihar olunca mı dikkati intiharlara yöneldi, anlayamadım. Bu süre içinde İstanbul adliyesinde ve Aydın’da yaşanan intiharlar, toplu intiharların gölgesinde kaldığından çok fazla ilgi görmedi.

Kişilere satışı yasak olan siyanürün bu kadar kolay bulunması konusunda hiçbir yetkili mantıklı ve makul açıklamada bulunmadı.

Bu güne kadar siyanür kullanarak yaşanmış bir intihar vakası olmamışken, arka arkaya ve toplu şekilde iki siyanürlü intihar vakasının ortaya çıkması elbette şaşırtıcı ve kuşku uyandırıcı.

İntiharlar köşe yazılarında birçok yönüyle araştırıldı. Ekonomik, toplumsal, siyasal yanlarıyla masaya yatırılan intihar eylemleri, felsefi açıdan da incelenerek ne olduğu konusunda yeterli bilgilerle kitlelere sunuldu!

Elbette henüz tartışılmamış bazı alanlar kaldı.

Kendi yaşamının sona erdirilmesine karar veren kişi, kendisinin katili sayılabilir mi?

Toplumsal, ekonomik ve siyasi baskılar sonucu böyle bir karar alan kişinin, kararını özgür iradesiyle aldığı söylenebilir mi?

İntihar edenler, intiharı özendirmiş sayılabilir mi?

Günlük 8, yıllık 3 bin ortalamayla yaşanan intihar vakalarında siyasal iktidarın sorumluluğu varmıdır?

Sadece bu iki toplu intihar vakasında değil, yaşanan tüm intihar vakalarında yaşamlarını yitiren insanlara en ufak bir saygısızlık yapmak istemiyorum.

Her intihar vakası, yaşanmış bir çaresizliğin ürünüdür. Yargılanması gereken intihar edenler değil, intihar edilmesi gereken ortamı yaratanlardır.

Çaresizliklerle beslenenlerin yarattığı bu ortamlarda umudu tükenmiş insanlar kendi yaşamlarına kendi iradeleriyle son veriyor gibi gözükse de aslında intiharlarda irade intihar edende değildir. İntihar etmeye karar veren kişi bu kararı özgür iradesiyle almamıştır. İntihar etmeyi düşünen kişinin özgür iradesinin olabileceğine inanmıyorum!

İntihar edecek kadar umutsuz ve çaresiz bırakılan bu insanlar, bu eylemi yapmak zorunda bırakılmışlardır ve bu eylemi yapma kararları zorunluluk gereğidir ve kararda özgür irade olamaz.

Böyle bir karar almaya zorlayan koşulların oluşmasını sağlayanlar, bu kararı almak zorunda kalan insanların iradelerini de gasp etmiştir. Başka seçenek bırakmadıkları için!

Umudu köreltip çaresizliği çoğaltarak kendi yaşamlarını uzatmaya çalışanların tamamı suçludur. Kendi çaresizliklerini başkalarını çaresiz bırakarak yok etmeye çalışanların tamamı intihar etmek zorunda kalan, intihardan başka seçeneği bulunmayanların katilleridir!

Elbette ki intiharın dışında birçok seçenek vardır. Elbette ki ekonomik, toplumsal ve siyasi bunalımlardan çıkış yolları vardır. Elbette ki tek seçenek, zorluklar karşısında kendini yok etmek değildir.

Ancak, çaresizliklerini başkalarını çaresiz bırakarak yok etmeye çalışanlar, başka bir yol kalmadığı algısını yoğun biçimde basın ve propaganda yollarıyla oluşturdukları için insanlar diğer yolları görememektedir.

Toplum o kadar çok bölündü ki tekrar bir araya gelip kendilerini bu hale sokanlardan hesap soramaz oldu. Bunu da oluşturan yine çaresizliği yaratanlardır.

Suni bir şekilde yaratılan toplumsal düşmanlıkların bitirilip birlik ve beraberliklerin kurularak, yaratılan çaresizlik ortamının yerle bir edilmesi, çaresizliklerin çaresidir!

Hiçbir durum insanın kendisini yok etmesi için gerekli neden olamaz!

Umut en zor koşullarda bile vardır.

En olumsuz koşulları bile olumlu yapabilecek seçenekler her zaman mevcuttur.

Zaten bir gün yaşayacağımız ölüm denilen son noktayı öne almanın, ölümünle sevenlerini üzerken birilerini sevindirmenin anlamı yok.

Bırak, yaşadığın için üzülsünler.

Bırak direndiğin için üzülsünler.

Gülümse ki kahrolsunlar.

Diren ki bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın.

Diren ki bu zulüm daha fazla sürmesin.

Diren ki yaşamak güzelleşsin.

Ölüm yeterince acı ve üzücü. Ölüm bu yaşamın acımasız gerçeği. Bırak ne zaman geliyorsa gelsin. Kararın yaşamdan, yaşamaktan, yaşatmaktan yana olsun.

1.https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50343454?fbclid=IwAR2JB-jXzu0yDpxZ4xEupij1OpfmHrvunYDNt7jzunMwCXVKZJIZYyVHarM