“Mülakat” dediğimizde büyük çoğunluğumuzun aklına torpil, adam kayırma v.b tanımlar geliyorsa Türkiye’de yaşıyorsunuz demektir.
Yıllardır çözülemeyen ya da çözümü istenilmeyen bir adamcılık faaliyetidir.
Öyle ki sadece bu döneme ait değil, alt yapısı geçmişte oluşturulan, bugün de üzerine basamak basamak örülen yüksekçe bir barikat halini almıştır artık.
Bu barikatları aşmak için sınavlar formalite olarak kalmıştır.
Kaç puan aldığınızın önemi yoktur, eğer eşeğin kaç vites olduğunu bilmiyorsanız…
…
Bugün yapılan mülakatlar, rüşvetin yumuşatılmış hali olmakla birlikte, kimi mülakatlar ise rüşvetten daha alçakça hale getirilmiştir.
…
Eskiden kulaktan kulağa efsane şeklinde anlatılırdı; kim kime ne kadara ne iş yapmış, hangi memur ne kadar rüşvet almış, kimin Ankara’da dayısı varmış, gibi bir sürü ‘mış’lı söylentiler dolaşırdı. Hatta rüşvetçi memurların isimleri bile bulunduğu şehirde validen daha çok tanınırdı ‘ünlüydüler’.
Bir hafta iki hafta dosyalar beklerdi sırada. Bekle babam bekle, ne zaman sıra gelecek diye..
İşini bilenler ise dosyanın arasından yirmiliğin ucunu gösterdi mi memura, iki hafta beklemeden iki dakikada işin hallolurdu.
Bu böyle uzun yıllar devam ederken bir baktık milenyum dediğimiz yeni binyıla yani teknoloji çağına girmişiz.
Kurumlarda her yere kameralar kondu”oh rüşvet bitti çok şükür”derken, nerden bilebilirdik beterin beteri olacak.
Bu defa da farklı boyutlara ulaştı “içerde kameralar çekiyor, gel gidelim dışarda bir sigara içelim” denilerek, bir nevi rüşvetin pazarlığı daha sıkı şekilde, dışarda kör noktalarda alenen yapılmaya başlandı. Zihinlere, adamsız rüşvetsiz iş olmaz düşüncesi daha kalın çizgilerle kazınmış oldu.
Adam kayırmayı, rüşveti ve her türlü yolsuzluğu çözmeyi maddi anlamda düşündüğümüzden dolayı, manevi alana neredeyse hiç değinilmedi.
Oysa rüşveti alanın da verenin de mel’un olduğunun anlatılması, zihinlere kazınılması gerekirdi.
Maalesef, ciddi manada üzerinde durulmayarak teşvik edilir şekilde hareket edilince, rüşvet fırsat bulduğu her alana virüsünü bulaştırdı.
…
Son zamanlarda özellikle de kamu kurumlarına, personel alımlarında yapılan mülakat sınavı adı altındaki uygulamaların büyük çoğunluğunun, adam kayırmak için düzenlendiğini ortaya çıkan sonuçlarla görmekteyiz.
Kpss sınavlarında derece almış, hatta Türkiye birincisi olmuş olsanız dahi, eşeğin vites sayısı ve benzeri soruları soracak kadar adaletten yoksun, üstelik birde namussuz şekilde sırıtarak hak yiyen bir celladın eline düşmüşseniz eğer, o cellada büyük!!!adamlardan “hamili yakinimdir” notu gelmemişse, geçmiş olsun elendin denilerek kapının önüne konulmak günümüzün adaleti olmuştur.
Maalesef bu uygulamalar sıradan hale gelmiş, hakkıyla geçirilenler ise sadece ve sadece istisna olarak kalmışlardır.
Tıpkı fakirin sofrasında antrikot bulunma olasılığı gibi.
…
Mülakat demek “adam kayırmak, senin ki dursun kenarda, benimki gelsin” demektir. Kurumların ihtiyacı liyakat sahibi kişilerin yerine, mülakatı düzenleyenlerin görüş ve isteklerine uygun adayları seçme amaçlı yapılmaktadır.
KPSS’den 94 puan almış birine mülakatta 50 puan verip eleyerek, diğer taraftan Kpss’den 60 puan alana mülakatta 90 puan verip geçirerek hak hukuk tanımaz tarafgirlik yapanlar bunun hesabını sözde inandığı Rabbine nasıl verecektir??
İsmet Özel’in dediği gibi “Hak yemek sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmiyorsa bu ülkede…” Daha çok yolumuz var demektir.
Hak’la kalın…
Yavuz Yıldızbaş
İyi bir okur, iyi bir dinleyici, araştırır yazar.
Okumadığım kitabı kitaplığıma dizmem.