"Enter"a basıp içeriğe geçin

Demokrasiyi Giyinmek

Demokrasiyi halkın kendi kendini yönetmesi için seçimlerde temsilciler seçmesi şeklinde tanımlamak, aşkı karşındaki kişiye karşı bir sevgi beslemek diye tanımlamakla eş değer düşünülebilir. Bu denli dar bir tanım kalıbına sokmak, aşkın yürek çarpıntısını, heyecanını, gözlerdeki ışıltıyı, bacakların titremesini, elin terlemesini hesaba katmadan yapılan anlatımı kadar anlamsız olur. Dolayısıyla demokrasi demek tüm kurumlarıyla hak ve hukuk kavramlarına saygı ve bağlılık, hukukun üstünlüğünü ve doğal eşitlik ilkelerini temel alan, fikir, basın özgürlüğü ve serbest rekabet ortamının var olduğu, seçimlerin hukuk içinde özgürce yapılabildiği ve halkın iradesinin sonuca yansıdığı, içselleştirilmiş bir hoşgörü, uzlaşma ve anlayış kültürüne sahip bir şekilde halkın yönetimde söz sahibi olduğu bir ortamın varlığı olarak tanımlanmalıdır.

Ülke, üzerinde yaşanılan kara parçası ve toplum da burada yaşayanlardır. Kara parçasını bir insan bedenine benzetirsek, demokrasi yoksa, kral çıplak ama kimse söylemeye cesaret edemiyordur. Demokrasinin “slim fit” tanımından çıkarılması ve bedenin, ilkelerle giydirilmesi gerekir. O zaman demokrasi kavramı, özüyle beraber anlamlı olur. Demokrasinin ilkelerini ise:
– Hukuk ve hukukun üstünlüğü
– Özgürlük ve eşitlik
– Serbest seçimler ve milli irade
– Hoşgörü, azınlık hakları
– Uzlaşma ve anlayış 
olarak saymak mümkündür

Bu ilkelerin en önemlisi olan, olmazsa olmazı, evrensel geçerliliği olan bir “hukuk ve hukukun üstünlüğü”nü, çıplak bedene giydirilmiş “don”a benzetebiliriz. Donsuz gezmek ahlak dışıdır. Toplum donsuz gezmek istemez. İsteyen bazı kişiler olabilir ama o ancak bireysel bir istektir. Hatta zaman zaman öyleleri yönetimde söz sahibi de olurlar. Açık bir cüretle donsuz gezelim diyemeseler de donu farklı şekillere sokmaya (tipi, rengi vb.) çalışabilirler. Hatta don yerine peştemal ya da daha ileri giderek yaprak kullanma yollarını önerebilirler ama kişilerin bu isteklerine -aldanmadıkları sürece- toplum denen bütün riayet etmez.
Bir ülke için elbette sadece don giyip gezmek çok anlamlı değildir zira “fikir ve basın özgürlüğü” gibi bir “pantolon” üzerinde şık ve anlamlı durur. Onun da durmadan üzerinde yırtıklar açarak moda adını verirler, zaman zaman belini düşük, paçalarını farklı yaparlar ama klasik modelini bozmamak ideal olanıdır. Pantolon gibi bir de “serbest seçimler”le sağlanan milli irade “gömlek”ini de giymek demokrasi açısından önemlidir. Seçimler, hukukun olduğu ve özgürlüğün sağlandığı durumda önemli bir unsurdur. Zira gömlek, altında bir şey yoksa bütünlüklü bir giyinme sağlamaz, tek başına anlamlı değildir. Peki gömleksiz olur mu? Olur ama o da anlamsız, ahlaksız ve çirkin olur. “Hoşgörü” gibi bir “atlet” ile gömleğin altından teri çeksek ve bedeni korusak o zaman daha da güzel, anlamlı ve ahlaklı oluruz. Yine olmazsa olmaz değildir ama “uzlaşma ve karşılıklı anlayış” “çorap”ları ayakları üşütmememiz için iyi olur. Çorapsız da durulabilir mi, evet, ama bütünlük daha şık ve daha sağlıklıdır.

Şimdi yaz geldi deyip çorapları (uzlaşmayı) bir kenara bırakıp, atletlerimizi (hoşgörüyü) de çıkarıp yalnızca milli irade gömleğine (seçimlere) sıkı sıkı sarılırsak ve pantolonun (özgürlüğün) yırtık pırtık bluejean olmasına aldırmaz hatta don (hukuk) yerine tanga, peştemal, yaprak alternatiflerine müsaade edersek, sıkı sarıldığımız gömlek tek başına anlamsız kalır ve ayıpları örtmeye yetmez.

Bu açıdan bilinçli bir toplum, her türlü müdahalelere karşı, “Bırak giysilerimi!” diyerek vücudunu güzelce örtmeli, hatta kendini hem sağlık hem ahlak açısından korumak için atletini, çorabını da giyip kollamalı, muhafaza etmelidir. O zaman bayram olur ve bayrama hazır, cillop gibi gezebiliriz.

Baraj sistemi gibi gömleğin boyuna yapılan müdahaleler de gözden geçirilmelidir. Rousseau’cu bir ortak anlaşma, Rawls’çı bir ortak adalet uzlaşmaları ile ülkeyi demokrasi ile giyindirip kuşandırmak gerekir.