Hepimizin yaşayıp teneffüs ettiği üzere ülkemiz seçimden seçime koştu. En son yapılan 31 Mart yerel seçimlerinde Muhalefet büyük kentlerin hemen hepsini kazandı. Özellikle İstanbul üzerinden süregelen tartışmalar Ekrem İmamoğlu’nun popülaritesini katladı. İstanbul’da belediye başkanı olacakken onun ötesinde herkes tarafından sevilen bir siyasetçi oldu. Sonuç itibariyle yapılan 17 günlük İstanbul seçimleri tartışmasında İmamoğlu İstanbul’a belediye başkanı seçildi.
Başarının mimarı stratejik olarak Kemal Kılıçdaroğlu’ydu, bu başarı iktidar tarafından ne kadar gölgelenmeye çalışılsa bile başarılı olunamadı. Hazmedilemeyen İstanbul seçim sonuçlarına iktidar tarafı son itirazını yaptı, buna rağmen hâlen devam eden gerginlik özellikle İstanbul’da yaşayan yurttaşları ve ülkeyi bezdirdi.
Serüven kendi rayında devam etmekteyken şehit haberleri gelmeye başlandı. Özellikle ülkenin en hassas meselesinden biridir şehadet. Aklı başında her bireyin dikkat ettiği saygıyla minnetle önünde iliklendiği bir husustur. Şehit cenazelerinden birine katılan Kemal Kılıçdaroğlu yapılan bir saldırı sonucu önce bir eve güvenlik amaçlı alındı. Sonrasında zırhlı jandarma aracıyla bulunduğu yerden uzaklaştırıldı.
Partisinin genel merkezine gelen Kılıçdaroğlu bir iki saat içinde açıklama yaptı. Kendisine yapılan saldırıya üzülmediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, asıl üzüntü duyduğu hususun şehidin cenazesine saygısızlık yapılmış olması olduğunu ifade etti. Kılıçdaroğlu’ya yapılan saldırının iktidarın seçim öncesi ve sonrası üslubunun tehlikesine en büyük emsaldir. Gerek yaşı itibariyle gerekse konumu itibariyle asgari düzeyde dahi saygı duyulması gerekmekteydi. Bunlara rağmen saldırının olması ülkemizde bazı değerlerin değil tümünün iğfal edildiğine kanıttır.
Özetle derin ekonomik, siyasal ve sosyal krizlerin asıl sebebi değerlerimizin zaaf haline gelmiş olmasındandır. Değerler zaafa dönüşebilir mi dediğinizi duyar gibiyim.
Demokratik kültürün yanlış algılandığı, suiistimal edildiği daha fazlasını ifade edecek olursak; demokrasinin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı yerlerde olur. Örneğin ülkemiz demokratik görünümlü monarşi yönetimine sahiptir. 24 Haziran seçimleri sonucunda sözde demokrasi özünde monarşiye kavuşmuştur. Ortadan ya da oradan demokratik bir ülkeyiz naralarını atmakla olmuyor.
Sözü fazla uzatmadan şöyle söyleyeyim, bayrağın bir değer olduğu kaçınılmaz gerçektir. Aynı zamanda şehitlik, bağımsızlık ve vatan gibi kavramlarda değer niteliği taşır. Eğer toplumun küçük bir kesimi bunları değer olarak görmemeye başlarsa bunlar zaafımız olur. Örneğin intikam almaya çalışan bir film karakterinin ailesi intikam fikrinden önce kendisi için bir değerken, intikam alma fikri oluştuktan sonra bir zaaf haline dönüşür. Çünkü düşmanları açısından en açık hedef ailesidir. Bu bağlamıyla ailesine değer olarak bakmak istese dahi ailesi kendisi için bir zaaftır. Şehitlik, bağımsızlık gibi tüm milli değeri yansıtan kavramlar suiistimal edildiği vakit değer olmaktan çıkar. Bununla beraber oluşan ortam ve gerçekleşenler tam bir kaos halini alır.
Şimdi sormak istiyorum sizlere elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin. Değerleri olan bir toplumun barış kavramı zaafı olabilir mi? Değerleri olan bir toplumun azınlık diye tarif edilen kesimlerin eğitim hakkı gasp edilerek toplumun ortak kimseleri ne kadar zaaftan uzaktır? Sorarım sizlere değerleri zaafa dönüşen bir toplum kendi muhalefetinin genel başkanını terörist olarak görebilir mi? Bu sorulara sizler cevap verirken, ben de Kemal beye tekrardan bu yazı aracılığıyla geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.
Kendisi 71 yaşında bu ülkenin vatandaşı ve evladı olan Kemal bey geçmiş olsun. Bu eylemin nasıl olduğunu ifade edenler istemeseler de tezgahlarının kirini açığa vurdular. Yapılan saldırı tüm ülkeye yapılmıştır.
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).