"Enter"a basıp içeriğe geçin

İlk İnsan

     Yaratıcı insanoğlunu yarattığı gün,

     “Git! ”

     “Altından ırmaklar akan bahçelerde gez dolaş. Gönlünce eğlen. Yarattığım şaheseri gör. Büyüklüğümü hisset, sana verdiğim nefes için şükret. Verdiğim yetenekleri fark et. Tecrübe et,”

   “Yarattığım dünyada sen de işe yarar dokunuşlar yap.”

    “Yalnız şu ağaçtan uzak dur.”  Dedi.

      İnsanoğlu adına cennet denilen bahçede gezdi, dolaştı. Cennet çok güzel ve çok büyüktü. İnsan her köşeye koştu. Her şeyi tattı. Koştukça dolaştıkça, deneyim kazandı. Tecrübe edindi. Neyi nasıl yapacağını öğrendi. Irmağın kenarında oturdu. İncir yedi. Yanından geçen ceylanı kovaladı. Maymun gibi zıpladı.        

Etrafındaki diğer varlıklardan farklı olduğunu anladı.

   Yaratıcısının ne kadar büyük olduğunu gördü. Kendisi dışında yaratılanların ona hizmet etmek için yaratıldığını fark etti.

    Çevresinde birçok  canlı türü, kendi türü ile birlikte cennetteydi.

    İnsan, kendi türünün tek örneği olduğunu öğrendi.

    Her şey onun hizmetinde idi. İsteğinin gerçekleşmesi için düşünmesi kafiydi.

   İstedi insan,

   İnsan istedi Yaratıcı verdi.

Yaratıcı verdikçe insan daha çok istedi.

   Sıkıldı insan,

   Döndü, Yaratıcıya seslendi:

  “Yüce Yaratıcım, her şey çok güzel yalnız ben bir başıma bu koca bahçede çok sıkılıyorum. Lutfeyle bana benim cinsimden bir arkadaş yolla.”

     Her şeyi duyan ve bilen Yaratıcı  Adem’e eş, arkadaş olsun diye kendi cinsinden, kendisiyle eşit ve hatta daha üstün olan Havva’yı yarattı.        

Yaratıcı:

   “Birlikte her şeyi yiyin, için, gezin, dolaşın, birbirinize eş olun. yoldaş olun. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. “ dedi.

    Adem ve Havva gezdiler. Yediler içtiler. Rivayete göre bir saniyesi bile dünyadaki en mutlu olduğumuz senelerin toplamının yüzlerce katı daha zevkli, daha mutlu geçen bahçede zaman geçirdiler.

    Yaşadılar cennette.

    Uçsuz, bucaksız bir bahçe, istediği her şey insanın emrinde,

    Zamanın nasıl aktığı önemli değil o şehirde,

    Bir zaman geldi.

    Bir soru çalındı kulaklarına, “Neden o ağaca yaklaşamıyoruz? Kim bilir meyvesi ne kadar da tatlıdır.”

     Soru zihinlerini meşgul ettikçe, çevrelerindeki diğer tüm güzellikler söndü.

     Yaratıcı unutuldu.

     Keşfetmek, şükretmek rafa kalktı.

     Yasak olan ağacın etrafında dolandı iki insan,

     Bahçeyi, cenneti, verilenleri, istenenleri unuttu.

     Kendisine verilmeyeni istedi insan,

     Yaratıcı, en büyük şaheserini, sessizce izledi.

     Ve insan, ilk sınavını kaybetti.

     İlk insanlar dünyaya doğdu.

Devamı haftaya