24 Haziran seçimleri başta olmak üzere, on yedi yıldır olan tüm seçimlerin tek mağlubu halkın kendisi. Artan ideolojik fanatizmle beraber alıp başını giden kutuplaşma. Bundan sonrasını düşünmekten yorulan, çözüm yolları için defalarca hayal kırıklığına uğramış toplumsal muhalefet şu an için sahipsiz. Hatta bu kanımı daha da ileriye götürecek olursam çaresiz diyebilirim!
Birbirinden farklı olmayan farklı olmamakla beraber, birbirinin ekmeğine yağ süren bir ikili iktidarla muhalefet. Açıkçası birinin diğerinden bir farkının olduğunu düşünmüyorum, mesela hiçbirinin derdi eğitim değil. Örneğin hiçbiri ekonomiyi sorun etmiyor. Yaşlarının da getirdiği yeni yaşam tarzını anlayamamak ve düşüncelerindeki köhnelikle ülkeyi yiyip bitirdiler. Ekonomik olarak Türkiye artık Venezuela’ya doğru hızla ilerliyor. Venezuela’daki ekonomik krizin derinliğini bilen okurlar ne demek isteğimi çok iyi anladıklarını düşünüyorum. Bilmeyenler için ifade etmek gerekirse, artık herkes Venezuela’dan kaçıyor. Çünkü ekonomisi berbat bir durumda, açlık ve sefaletle boğuşan yığınlar orada böyle bir yere ülke bile demek bence akıl kârı değil. Meseleyi teferruatlı hâle getirmeden anlatayım.
24 Haziran seçimlerindeki yedi yüz binlik oy farkını insanlara on milyon oy farkı diye anlatan bir muhalefet. Bu da yetmezmiş gibi sorgulayan herkesi şizofren ilan eden bir muhalefetten bahsediyoruz. Ülkemizde iktidarın kendisi ne kadar kendi ülkesine zarar veriyorsa, muhalefet daha az zarar vermiyor. Demek istediğime birkaç tespitle gelmek daha yararlı.
1. Hiçbir parti kendi ideolojik saiklerini arka plana atarak, ülkeyi öncelik haline getirmeye çalışmadı.
2. Ülkede gencecik insanlar yıllardır, patır patır toprağın koynuna girerken kimse üzerine düşeni yapmadı.
3. Hatipliğini, yani kitleye hitabet gücünü kullanan vekiller velilerden farklı davranmadı. Veliler gibi yılda bir defaya mahsus halkı ziyaret ettiler.
4. Ruh sağlığını yitirmiş olan iktidar artık soğanla kavga edecek dereceye geldi. Bu tarz bir kafadan ülkenin eğitimine bir katkı sunmasını beklemek bence büyük bir akıl fukaralığı olur.
5. Kendi değerlerini her gün terk eden bizlerin sonucu artık yuvarlanmaya başladık tepe taklak aşağıya doğru. Bakalım bu gidişe dur diyebilecek bir babayiğit çıkar mı!
Mesela her seçim öncesi acaba bu defa ülke için hayırlı bir söylevleri olacak mı, son iki/üç seçim acaba kendi saplantılarından bu defa vazgeçer mi muhalefet? Tüm bunları düşünmekle meşgul olurken yine ne yapıp edip beceriksizlikle ve hüsranla karşı karşıya getirdiler bizi. Muhalefetin iktidara verdiği brifinglerden anladığımız tek şey küçük ortakları olduklarını açıklamakta. Bahsettiğim oy farkı, seçmenin yalnız bırakılması ve ne olursa olsun sandıkta zaten biz en az yüzde on varız denilmesi gibi nedenler aleni bir şekilde iktidarla muhalefetin sadece horoz dövüşü yaptığına kanıttır.
Vahim olan durum dört gençten biri işsizken, belediye seçimlerine giderken şu ana kadar İstanbul’la Ankara’ya hiçbir baltaya sap olamayan muhalefetin ortak bir aday gösterememesi!
Yani anlayacağınız bunlar seçimlerde ağırlıkla birbirine horozlanan iki ortak. Tek dertleri ay başı olanlardan (istisnası elbette söz konusu). İki zıt kutup ve birbirine muhtaç olmaları şeklinde izah edilebilir.
Peki, bundan sonra bunun farkında olanlar ne yapmalı bu sorunun cevabı bende de yok maalesef!
Ayrıca küçük bir hatırlatma, Fransa’da olduğu gibi itiraz eden/sorgulayan ve bunu fiiliyata döken bir ülke şu an için zinhar mümkün değil! Bu eğitimsizlik ve yaftalamalar olduğu sürece mümkün olmayacak. TRT’ye tepki videosu her şeyi anlatıyor…
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).