Türkiye sosyalist hareketinin teorisyeni ve önderlerinden biri olan Mahir Çayan’ın ilk eylemi, arkadaşlarıyla birlikte Devrim adına kullanılmak üzere, 12 Şubat 1971 ‘de Ankara’da Ziraat Bankası Küçük Esat Şubesi’nin soyulması, kamulaştırılmasıdır.
Şubat 1971’de Hüseyin Cevahir, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz, Kamil Dede ve Oktay Etiman’la birlikte İstanbul’a gelir ve örgütün eylemlerine burada devam edilmesi için hazırlıklarda bulunur.
15 Mart 1971 ‘de Erenköy Türk Ticaret Bankası soygununa katılır. Bunun ardından 4 Nisan 1971’de işadamları Mete Has ile Talip Aksoy’un kaçırılıp, 400 bin liralık fidye alınması eylemini arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirir.
Mahir Çayan, 22 Mayıs 1971’de İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom‘un kaçırılıp öldürülmesi olayına karışır. Kaldıkları evden kaçarken polisle girdikleri çatışma sonrasında Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir, İstanbul Maltepe’de bir evde kuşatılır. Evde bulunan 14 yaşındaki Sibel Erkan’ı rehin alırlar. 1 Haziran 1971 tarihinde eve gerçekleştirilen operasyonda Hüseyin Cevahir öldürülür, Mahir Çayan yaralı olarak yakalanır.
İstanbul Maltepe Cezaevinde dava sürerken 29 Kasım 1971’de THKP-C‘den Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Ziya Yılmaz ile Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu‘ndan (THKO) Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, kazılan tünelden çıkarak firar ederler.
19 Şubat’ta Ulaş Bardakçı, Arnavutköy’de kaldığı evde kuşatılır ve çatışmada öldürülür. Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna ve Ertuğrul Kürkçü Karadeniz’e geçerler.
16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binasında Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 nolu mahkemesinde başlayan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının davası 9 Ekim 1971 günü bitmiş. Deniz ve arkadaşları 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına çarptırılmışlardı.
Mahir Çayan ve arkadaşları acele etmek zorundaydılar. İdama mahkûm edilen arkadaşların kurtarılması gerekiyordu. İdama mahkûm edilenlerin örgütünün farklı olması önemli değildi. Devrimci olmaları ve yıkmak için uğraştıkları devlet tarafında ölüme mahkûm edilmeleri yeterliydi.
Birçok arkadaşları ya öldürülmüş ya da tutuklanmıştı. Dışarıda kalan bir avuç insan olarak da tek hedefleri idama mahkûm edilenleri kurtarmaktı.
Ünye’de bulunan NATO üssünde çalışan üç yabancıyı kaçırarak, karşılığında idamların durdurulmasını, arkadaşlarının serbest bırakılmasını istemeyi planlamışlardı. Harekete geçmek için de, idamlar için CHP’nin anayasa mahkemesine yaptığı itirazın sonucunu bekliyorlardı.
Zor koşullarda kaldıkları Karadeniz’de iyice sıkıştıklarından, her an yerlerinin tespit edilebileceği endişesiyle beklemekten vazgeçip, 26 Mart 1972 tarihinde, NATO üssünde çalışan ikisi Kanadalı biri İngiliz üç teknisyeni kaçırıp onların arabasıyla kendilerini Niksar/Kızıldere köyünde bekleyen arkadaşlarının yanına gitmek üzere hareket ettiler.
Kızıldere’ye yaklaştıklarında Ertan Saruhan ve Nihat Yılmaz’a arabayı uygun biçimde uzaklaştırma ve daha sonra da İstanbul’a gitme görevi vererek yola yaya devam ettiler.
Ancak arabayı saklayan Ertan ve Nihat güvenliklerinden endişe duyarak Kızıldere’ye geri dönerler.
Gurup, 27 Mayıs gecesi, kendilerini bekleyen arkadaşlarının kaldığı Kızıldere köyü muhtarının evine ulaşırlar.
Bölgeden kendilerini arayan güvenlik güçleri Niksar girişinden terk edilen teknisyenlerin arabasını bulur. Arama bölgede genişletilerek devam eder.
Kızıldere’ye kontrol amaçlı gelen jandarma birliklerini karşılayan muhtar, daha önceden hazırladığı ihbar mektubunu jandarma komutanının eline sıkıştırır. Böylece yer tespiti tamamlanmış olur. Askeri birlikler çok hızlı bir şekilde evin etrafını kuşatırlar.
Evde, kaçırılan üç teknisyen dışında, THKP-C üyeleri, Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz ve Ahmet Atasoy, THKO üyeleri Cihan Alptekin ve Ömer Ayna ve Proleter devrimci Saffet Alp vardır.
Teslim olma konusunda hepsi de olumsuzdur. Teslim olunmayacak, sonuna kadar direnilecek, gerektiği takdirde de ölünecektir.
Tarih 30 Mart 1972, saatler 14.00.
Karşılıklı görüşmeler sonuç vermez. Teslim olun çağrılarına “asıl siz teslim olun” diyerek karşılık veren Mahir Çayan, “erleri geri çekin rütbeliler gelsin” diyerek savaşmaya hazır olduklarını gösterirler. Tekrar görüşmek için çatıya çıktıkları an ağır makineli tüfeklerle atış başlar. Atışlarla başından vurulan Mahir Çayan ilk yaşamını yitiren kişi olur. Kerpiçten yapılma ev makineli tüfek atışlarıyla delik deşik olmuştur. Yaralananlar vardır. Ölümün kesinleşmesinin ardından rehineler öldürülür.
Ellerindeki küçük silahların menzili çatışmaya elverişli olmadığından, ellerindeki el bombalarını paylaşıp beklemeye başlarlar. Yapılacak tek şey, eve girdiklerinde el bombalarıyla savunma yapıp, yakın çatışmaya girmektir.
El bombasının pimleri çekilmiş, beklenirken, yaralanan birinin düşürdüğü el bombası ortada patlar ve bir kaçı orada hayatını kaybeder. Ertuğrul Kürkçü arka girişi tutmaktadır. İçeride seslerin kesilmesinden sonra yandaki samanlığa saklanır. Yaralıdır.
Evde seslerin kesilmesinden sonra içeri giren güvenlik güçleri yaralı bulunan Saffet Alp’i dışarı sürükler ve başından tek kurşunla öldürdükten sonra vücuduna onlarca kurşun da sıkar.
Kızıldere’de yapılan katliamdır. Güvenlik güçlerinin amacı sağ yakalamak değildi. Öldürmek, yok etmekti. Yaralı halde bulunan Saffet Alp’in öldürülmesi, öldürüldükten sonra bile vücuduna onlarca mermi sıkılması ise bunun kanıtıydı.
Ertuğrul Kürkçü, ertesi gün Babasının, ölenlerin arasında oğlunu bulamaması nedeniyle, evde yeniden yapılan aramada bulunur ve bu sayede ölümden kurtulmuş olur.
Dönemin Başbakanı Nihat Erim daha sonra yayınladığı anılarında; “Akşam saat 18:00’de Memduh Tağmaç (Dönemin Genelkurmay Başkanı) telefon etti. Hepsi ölü olarak ele geçmiş. Saat 16:30’da nasihatin etkisi olmadığını, devamlı bomba ve silah attıklarını görünce, jandarma da ateş açmış. Eve sokulup girmişler, İngilizleri ölü bulmuşlar, ötekilerden sağ kalanları öldürmüşler.” Diyerek, amacın yok etmek olduğunu tasdiklemiştir.
Kızıldere’de o dönemin önder kadrosu sayılan 10 yiğit devrimci yaşamını devrim yolunda feda etmiştir. Katledilmişlerdir.
Kızıldere’de ortaya çıkan ve bizlere ders niteliğinde olan asıl husus, kim hangi örgütte, hangi düşüncede olursa olsun, düşmana karşı duruş esas alınarak, birlikte nasıl mücadele edilebileceğinin ve birlikler oluşturulabileceğinin öğretilmiş olmasıdır.
Rehin olanların kimliklerine ve düşüncelerine bakmadan kurtarabilmek amacıyla bir araya gelen, çoğu önder üç ayrı örgüt ve düşünce insanlarının, hayatlarını ortaya koyarak, basit tartışmalardan uzak, içten ve samimi bir şekilde davranmalarıdır, esas olan.
Basit konularla birbirini karalamaya çalışan, birlik ve beraberlikten uzak, ilkeler konusunda 40 yıldır bir karara varamayanlara ithaf olunur.
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim