"Enter"a basıp içeriğe geçin

“Cumhur İttifakı” ve bundan sonrası

Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında 2019 seçimlerindeki Ak Parti-MHP ittifakının adını “Cumhur İttifakı” olarak açıkladı. Sürece bir gözden geçirecek olursak Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP, 16 Nisan referandumunda Ak Parti’nin yanında yer alıp “evet” demişti. Referandum sonrasında iki parti arasında çok belirgin ve sert olmasa da tartışmalar olmuştu. Zira 1 Kasım seçimlerinde iki partinin toplam oy oranı yüzde 61 seviyesindeyken 16 Nisan’da ‘evet’ oyu verenlerin oranı yüzde 51,4’te kalmıştı. Referandum öncesinde yapılan kamuoyu yoklamalarında da MHP seçmeninin büyük bir kısmının olası referandumda “evet” demeyeceği şeklinde bir sonuç görülüyordu. Referandum sonrasında Bahçeli, MHP seçmeninin yüzde 80’inin ‘hayır’ oyu verdiği iddialarına ilişkin “Yüksek Seçim Kurulu acilen bir çalışma yapmalıdır. Eğer imkan varsa evet ya da hayır tercihlerinin hangi partilere ait olduğunu ölçen bir mekanizma bulunuyorsa kurulan tüm sandıklarda tercihi evet olan MHP’li seçmenlerin sayısı ortaya çıkarılmalıdır. Oy mu kaybettik, oy mu kazandık belli olmalıdır.” açıklamasını yapmıştı.

Bahçeli’nin bu açıklamasında ittifaka bakış açısı ortaya çıkmaktaydı. Partisinin bir ittifak başlığı altında tamamen eriyip gitmesini istemiyor. Dolayısıyla ittifak çatısı altında parti adlarının da işaretlendiği, ittifaka oy veren partilerin hangi partiden olduğunun görülebileceği bir oy pusulası düşünüyor. Bahçeli bu düşüncesini geçen yıl kasım ayının sonunda açıklamıştı. Aslına bakarsanız bu ittifakın adını yine kasım ayında “Cumhur İttifakı” olarak açıklayan da Bahçeli’ydi. Ama bu “Ak Parti-MHP ittifakıdır” dememişti. O günden bu yana muhakkak ki Bahçeli ve yönetimindeki partisinin Ak Parti’den istekleri oldu ve bir şekilde çözümlendi. Ve Bahçeli’nin parti ismi zikretmeden “Cumhur İttifakı” olarak adlandırdığı bu oluşuma 3 ay sonra Erdoğan “Bu Ak Parti-MHP ittifakıdır” ibaresi ekledi ve iki parti Bahçeli’nin koyduğu isim ve ittifakta parti kutucuklarının da olması yöntemi üzerinde mutabık kaldı. Sözün özü Bahçeli 16 Nisan’daki hangi partinin ne kadar oy verdiği belirsizliğine tekrar düşülmemesi için önerdiği yöntemle istediğini almış oldu.

Bahçeli: “Başkanlık değil Cumhurbaşkanlığı Sistemi” demişti.

Bahçeli yönetimindeki MHP’nin 7 Haziran’dan beş ay sonraki 1 Kasım seçimlerinde milletvekili sayısı 80’den 40’a yani yarı yarıya düşmüştü. Ak Parti’nin yeniden yüzde 50’ye yakın oy oranıyla güçlü bir şekilde tek başına iktidar olmasındaki en büyük pay da MHP’den kayan yüzde 5’lik oy dilimiydi. Sonrası malum. Parti içi muhalefet ayaklandı. Bu durumu büyük bir başarısızlık olarak nitelendirip, senelerdir partinin başında olan Bahçeli’nin yerinde bir değişim olması gerektiğini söylediler. Bir şekilde engellendiler. 15 Temmuz sonrasında da Bahçeli daha önce çok karşı olduğu bilindiği başkanlık sistemini gündemde yokken dile getirdi. Ve hızlı bir şekilde başkanlık sistemi için yapılması gereken Anayasa değişikliği için taslak görüşmeleri iki parti arasında başladı.

Getirilmek istenen sistemin isminin ‘Başkanlık’ değil de ‘Cumhurbaşkanlığı’ olmasının mimarı da Bahçeli’dir. Sistemin anlaşılırlığını artıran bir hamleydi bu. İsmi ‘Başkanlık Sistemi’ olarak halka sunulsaydı eski sistem tamamen kaldırılıyor algısı oluşabilir, dolayısıyla hem cumhurbaşkanlığı hem de başbakanlık kurumlarını kaldırıp yerine yeni bir kurum ve makam getirileceği şeklinde anlaşılabilirdi. Ama ismin ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ olarak yeniden düzenlenmesi, propaganda sürecinde büyük bir kolaylık sağlamış oldu. Yetkilerin tek bir yerde yani cumhurbaşkanında toplanması ve ikilikli duruma son verilmesi şeklinde anlatılmasına ve anlaşılırlığın arttırılmasına zemin hazırlayan da Bahçeli’ydi.

Bundan sonra ne olur?

İki parti arasındaki yakınlaşmanın başladığı zamandan bugüne kadar olanlara düşündüğümüz zaman başından beri Bahçeli’nin süreci istediği gibi yönetebildiği ve Ak Parti tarafından dikkate alındığını görüyoruz. Lakin bundan sonra her şey daha dengeli olacaktır çünkü Ak Parti bir hamlesiyle Bahçeli’nin kendinden kopma ihtimalinin önüne geçti. O da seçim barajı mevzusu. Erdoğan seçim barajının yüzde 10’da kalacağını, herhangi bir değişiklik olmayacağını net bir dille ifade etti. Bugün hangi ankete bakarsak bakalım MHP’nin tek başına yüzde 10’u yakalayamadığı sonucunu görüyoruz. MHP’nin miting alanlarının bile bu ikili yakınlaşmayla birlikte Ak Partililer tarafından doldurulduğunu atılan sloganlardan yapılan siyasi işaretlerden kolaylıkla anlıyoruz. (Hatırlarsanız Bahçeli de meydanlarda gördüğü manzara karşısında bozkurt işareti ve rabia işaretinin aynı anda yapılmaması gerektiğini söylemişti.) Dolayısıyla Ak Parti baraj hamlesiyle Bahçeli’nin önündeki seçenekleri azalttı ve böylece ittifakı sağlamlaştırarak artık her isteğine koşulsuz şartsız olumlu cevap verilmesi gerekmeyecek bir ortak yarattı.

Bundan sonraki süreçte Ak Parti’nin ittifaktaki ‘karar verici’ özelliğini daha çok göreceğiz. Kendisine başka seçenek bırakılmayan Bahçeli de her zaman uzlaşmadan yana olacaktır. Tabii Bahçeli’nin bu ittifakı ilk dile getiren isim olması da her zaman bir B planının olduğunun göstergesi. Dolayısıyla bundan sonrasını biraz da hep beraber yaşayıp göreceğiz.