"Enter"a basıp içeriğe geçin

”ŞİMDİKİ GENÇLER…”

23 yaşında ve İslami camianın içine doğup yine o bahçede büyümüş bir genç olarak 90’ların çocuklarından bahsetmek istiyorum size. 2000 doğumluların üniversiteye başlayacaklarına hala inancım olmasa da kuvvetli muhtemel onlarda seneye bu kargaşanın içinde kendilerine bir rol biçecekler ama şimdilik bir köşede dursunlar.
90’ların çocukları bir 68 kuşağı olmasa da ciddi manada ses getirecek bir nesil. 28 Şubat post modern darbesi (1997), Merve Kavakçı’nın TBMM’deki ant içme törenine başörtülü gelmesi üzerine meclisten çıkarılması (1999), 27 Nisan e-Muhtırası (2007), Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 367 krizi (2007), Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın açtığı Ak Parti ’yi kapatma davası (2008) ve son olarak 15 temmuz darbe girişimi (2016) gibi irili ufaklı olayları yaşayan bu kuşak aynı zamanda İslam coğrafyasında uzun yıllardır devam eden devrimlerin , darbelerin ve savaşların meydana getirdiği çalkantılı sürecinde şahidi. Son yüzyılın özeti niteliğindeki 90’larda çocuk olan bu kesimin yolu haliyle başörtüsü sorunu ve meslek liselerine uygulanan katsayı engeliyle de kesişti. Müslümanca yaşamanın ceza evine girmek için yeterli olduğu bu dönemde evde bulundurulan İslami içerikli kitaplar da esaslı bir suç unsuruydu.
Gittikleri kreş Milli Gençlik Vakfı’na ait olduğu gerekçesiyle kapatılan çocuklar olarak siyasi gelişmelerle yakından ilgilenmeye çok erken başladılar. Kendi toprağında vatansız bırakılmanın ruh hallerinde bıraktığı etki ise ilgilendikleri siyasi gelişmelerden çok daha sarsıcıydı.
Atalarının her karışı için bedel ödediği bu toprak parçası üzerinde kendini yama gibi hisseden bu jenerasyon 3 Kasım 2002 gecesi ile başlayan sürecin siyasi sahnesinde kendine bir rol biçti. Tersine dönen rüzgar, yelkenlerine okyanusları aştıracak kadar heybetliydi. Çekirdekten yetişmiş, çok genç yaşlarda teşkilatın her kademesinde görev almış ve bedel ödeyerek bulunduğu konuma gelmiş bir lider vardı karşılarında. Ayakları yere daha sağlam basıyor daha gür çıkıyordu artık sesleri .Heyecanlı, azimli, adanmış ve öfkeliydiler. Öfkeliydiler çünkü umut dolu bir gelecek hayaliyle değil endişeyle büyütüldüler.
Bu güçlü duygularla donanmış 90’ların çocukları yani 2000’lerin gençleri doğru şekilde, doğru yere ve doğru emellere kanalize edilselerdi bir sonraki nesle bu tarz kaygılardan kurtarılmış bir memleket bırakılabilirdi. Fakat heyecanın yerini rehavet, azmin yerini hırs, adanmışlığın yerini de holiganlık aldı. Bunu parti teşkilatları ve kendilerini basamak olarak kullandıran sivil toplum kuruluşları el birliği ile yaptılar. Dava şuurunu değil en kısa zamanda en yüksek mevkiye kimleri nasıl ezerek çıkılır, hangi dernek siyasette daha çok söz sahibi, hangi vakfın yurdunda kalınırsa okulu bitirince açıkta kalınmaz vs. vs. öğrettiler.
Şimdi o gençler birbirlerinin üstüne basıyorlar zirveye çıkmak için. Her türlü yeterlilikten yoksun birilerinin referansıyla idarecilik, başkanlık, müdürlük konumuna getirilmiş insanlara yaranabilmek için akıl almaz mücadeleler veriyorlar. Din kardeşliği, dava arkadaşlığı kavramlarının içi boşaltılmış boşalan yerlere bol miktarda kıskançlık ve hazımsızlık duygusu yerleştirilmiş. Herkes en yakının samimiyetsizliğinden ve hasetinden şikayetçi.
Bütün bunlar 90’ların çocuklarının suçu değil. Onlara; dostluğu, kardeşliği ,sadakati, liyakati, adaleti, dava şuurunu değil de adam kayırmayı, kendinden olmayanı yok sayıp kendinden olanın üzerine basıp yükselmeyi, yalanı ve riyayı yaşayarak öğreten ağabeyleri, ablaları, anneleri, babaları. İşte bu yüzden ‘’şimdiki gençler’’ ile başlayan bütün eleştiri cümlelerin muhatabı, Hamza yürekli çocuklardan parti teşkilatlarında birbirlerini harcayan gençler yetiştiren büyükleri…