"Enter"a basıp içeriğe geçin

Çocuk olmak

Hayaller, düşler ve umutlar ortasında yaşamak… Bir sonraki anda değil, yaşadığı anda kalmak ve o anın keyfini sorgusuzca çıkarmak. Sanki hiç bitmeyecek gibi sadece mutlu olduğu ana odaklanıp kalmaktır çocuk olmak…

Masallardan arkadaş edinip, bulutlardan yaptığı atın üzerine binip, macerada at koşturmaktır çocuk olmak. Evcilik oyunu oynayıp, sonrasında topu kaptığı gibi kendini parkta bulmaktır. Hele de birkaç dostu da geldiyse eğer, değmeyin yeryüzünün meleklerinin keyfine. Gökyüzündeki uçağa el sallayıp, olanca gücüyle uzaktaki sevdiğine “selam söyle!” diye bağırmayı gerektirir çocuk olmak. Bütün gün sokakta oynasa da “yemek hazır” diyen anneye “hiç acıkmadımki” deyip, eline tutuşturduğu ekmek arası peynirleri sokaktaki kedilerle paylaşmaktır çocuk olmak.

Hiçbir kuralı ve hiçbir sonrası olmayan, dünyanın en temiz, en saf ve en çıkarsız hâlidir çocuk olmak. Hayatındaki en büyük acıyı düşünce kanayan ve ağrıyan dizinin acısı sanmaktır. Ağrıyan yerini annesi öpünce iyileşen, bir başını okşadığında gözlerinin içi gülen, hele de “aferin” dediğin zaman ayakları yerden kesilen kanatsız melekler…

Çocuk olmak, bayramlıkları baş ucunda yatmayı gerektirir. Sevmenin en temiz hâline sahip olmayı, özlemeyi oyun sanıp, yolunu beklediğini hiç bıkmadan camda beklemeyi gerektirir. Zaman kavramını umursamadan, dün ve yarını değil bugünü yaşayabilmektir. Akşamları “hiç uykum yok ki!” derken, kapanan göz kapaklarına yenik düşüp, kucakta yatağa gitmektir belki de. Hayatındaki eksikliklere değil, sahip olduklarına kucak açabilmektir.

Ekmek almaya diye çıkıp, dışarda oyuna dalmaktır çocuk olmak. Şimdi sorsanız “dürüstlük nedir?” diye, kuşkusuz “çocuk olmaktır” derim. Yazım hatası olmayan, eksiksiz bir yazıdır çocuk olmak. Çünkü onlar ismin her hâline sahiptirler. Masumiyetin çizilebilen tek kahramanlarıdır. Tek istedikleri sadece olabildiğince çocuk olmak…

Bu yüzden çocuk olmayı bilmeyenler, bırakın çocukları çocukluklarını yaşasınlar. Ne zaman büyüyecekleri sorgulanmadan çocuk kalsınlar. İstediğiniz mükemmellikte olmasalar da, koparmayın yüzlerinden gülücüklerini! Çünkü bir çocuk gülmezse, dünya dönmez. Bir çocuk ağlarsa, gökyüzü de beraber ağlar. Çünkü bir çocuğun canı yanarsa, tüm dünyanın da canı yanar. Ve bir çocuk ölürse, hayat durur, hayat ölür.

Savaşta çocuk olur mu hiç? Kocaman ellerle minicik bedenleri yok etmesinler artık. Çocuklar yakışmıyor hiçbir savaşa, oysa onlar bir sebep olmalı barışa. Çocuk olmak, minicik elleriyle dua etmektir. Çocuk olmak, küçücük bedeni ile kocaman dünyaya kafa tutmaktır işte.

Bir zamanlar biz de çocuk olduk ve sonra hiç istemesek de büyüdük. Ama içimizdeki çocuk hiç büyümedi. Herkesin bir tarafı çocuk kaldı belki. Şimdi sorarım size: Neden anlam veremiyoruz yapılan çocukluklara? Onları anlamaya çalışırken büyüyen kendimizle değil, içimizdeki çocuğu dinlemeye ne dersiniz? Bakalım kim daha çocuk? İçimizdeki çocuğa, kendi çocuklarımızla tanışma fırsatı vermeliyiz ara sıra da olsa. Korkmadan gösterin sevginizi onlara. Varsın şımarsınlar! Çünkü çocuk olmak, sevildiğini anlayınca şımarmayı da gerektirir.

Demem o ki, bu dünya çocuklarla ve çocuk kalmayı başaranlarla güzel. Çocuk olmak gülmeyi, oynamayı, yaramazlık yapmayı ve düşler kurmayı gerektirir. Bir çocuğun düşlerinde yer alabilmek umudu ve tüm çocukların gülen gözlerinin solmaması dileğiyle…

Sevgiyle…

Fotoğraftaki çocuklar: Baran, Bekir, Semih, Kerim, Can ve Till. Bu yazının ilham kaynaklarıdır onlar. Tamamen en doğal hâlleri ile çocuk olmayı başarabildikleri için teşekkürler çocuklar. Bütün çocuklar gibi siz de hep gülün olur mu?

 

Fotoğraf Kaynak: Fadime Çetinkaya