*Bugün öğle saatlerinde haber sitelerine bir “Son Dakika” düştü.
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Abdullah Zeydan ve Sebahat Tuncel; Edirne Cezaevi Müdürü’nün dialoğa kapalı tutumu, hukuk dışı uygulamaları, diğer mahkumlara yönelik insanlık dışı uygulamaları, günlerdir devam eden açlık grevlerinin bitirilmesi konusunda hiçbir iyi niyet adımı atmamış olması nedeniyle Cuma günü açlık grevine başlayacaklarını duyurdular.
Çeşitli cezaevlerinde 30’lu günleri geride bırakan Açlık Grevleri’ne Demirtaşların katılmasının ne anlama geldiğini anlamak için hem ülke içi ve dışındaki siyasal süreci hem de ağırlığını Kürtlerin oluşturduğu HDP tabanında nasıl bir etkiye sahip olduğunu bilmek gerekiyor.
Suriye topraklarında hisleriyle hareket etmenin faturasını saha dışı kalmakla ve ülkeye yansımalı sorunlar olarak ödeyen Türkiye egemenlerinin aksine bölgesel ve küresel çelişkileri , hesapları kendi amaçlarıyla harmanlamayı başarıp diplomasiyi işletebilen Rojava Kürtleri’nin kazanımları ve yarattığı moral-motivasyon, sınırın bu yanındaki Kürtler için itici bir güç oldu.
Son 8 yıldır ortaöğretim öğrencilerinin sınav mesaisi gibi seçim havasından çıkamayan Türkiye’nin ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarının yanında, Cizre ve Sur başta olmak üzere bölgede yaşanan çatışmalar, yıkımlar, ölümler, bir türlü gelmeyen barış; bir arada yaşamaktan birlikte yaşama zorunluluğuna doğru yaşanan duygusal kopuş, Kürtleri anlamada ve reflekslerini tahmin etmede ikinci bir veri olacaktır.
Bir de Selahattin Demirtaş’ın şahsiyeti üzerinden anlaşılması gereken veriler var. Cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle ön plana çıkan Demirtaş’ın entelektüelliği, bilgi birikimi, özgüveni, konuya hakimiyeti, inancı ve bunu yansıtması, savaştan yorulmuş halkların arasında birbirine yaklaşmanın manevi bir köprüsü oldu.
İkincisi; siyaseti “asık suratlı ciddi büyükler”in bilinmez ve zor işleri algısından kurtaran Sırrı Süreyya Önder gibi espirileriyle renklendirip güleryüzlü ve mütevazi halleriyle toplumun özlediği iklimin etkileyici bir ismi oldu.
Üçüncüsü; uluslaşma süreci yolunda hayli mesafe katetmiş Kürtleri “çok kritik” anlarda harekete geçirme sembolü bir isim olması.
Harekete geçirme konusunda en bilinen bir örnek: “Kobane düştü, düşecek” açıklamasının hemen ardından Kobane’nin düşmemesiyle sonuçlanan Demirtaş’ın “Kobane ile dayanışma” çağrısı.
Bunun dışında aylarca girilemeyen Cizre’ye yürüyüş sonrası yapılan “Cizre’de büyük bir katliam yapıldı ve kimse sanmasın ki Bodrum Cizre’ye uzaktır” açıklamaları sonrası Cizre’ye girilebilmiş ve oradaki operasyonlar son bulabilmişti. Geçtiğimiz haftalarda da Birleşmiş Milletler yetkilileri Cizre’de savaş suçu işlendiğine dair açıklamalar yapmıştı.
Bir başka örnek de Sur süreci… Cizre’deki gibi kayıplar ve acılar yaşanmasın diye Diyarbakır’da her gün saat 16:00 da halkı barışçıl duyarlılık yaratma yürüyüşleri ve “Sivil Cuma”lar düzenlemeye davet etmişti. Bu çağrı da sonuç vermiş; önce 10-15 kişi, sonra 20 sonra 50 derken tahliyeler sağlanmış ve korkulan olmamıştı.
Bir de “Seni Başkan Yaptırmayacağız” diye bir slogan kullandı ki, 16 Nisan’da yapılması planlanan başkanlık hevesi seçimlerine kadar gelen sürecin “lanetli adam”ı oldu.
Sosyal medyanın Facebook ve Twitter mecralarındaki takipçi sayılarına baktığınızda da HDP’ye gönül vermişlerin dışında farklı kesimlerce de takip edildiğini göreceksiniz.
Sosyal bir hareket kişilere bağlanamaz elbet ama kişilerin kitleler üzerindeki etkisini tarihten yüzlerce örnekle anlayabiliriz, kaldı ki Demirtaş’ın da kişisel kariyer gibi bir derdi olduğunu düşünemeyiz. Tüm bunlar Selahattin Demirtaş faktörünü doğru anlamak için yapılan açıklamalardır.
Organize ve mobilize bir halkın harekete geçirici, etkileyici bir ismi.
Yakın geleceğimizde ülkenin eş başbakanı olma potansiyeli yüksek bir isim..
Yine kritik bir süreçte iken kritik bir karar daha aldılar. Açıklamalarındaki cezaevleri koşulları son zamanlarda siyasiler için oldukça zorlaşsa da değerlendirilebilecek diğer sebepler; hem kendi tabanındaki tüm herkeste bir duyarlılık yaratıp konsolide etmek, hem kendi dışındaki muhafazakar Kürtlerin çelişkilerini derinleştirip sistemden koparmak, buradan da ulusal ve demokratik bilinç sarsıntısı yaratmak.
Aynı zamanda Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasına sıkıştırılmak istenen siyasetin halklar lehine bir alternatifi olduğunu göstermek, tıpkı 7 Haziran’da aldığı oy’a da yansıyan şikayet edilen sorunların çözümüne potansiyel vadettiği gibi.
Bir kaç gazete ve sosyal medya dışında, yazılı ve özellikle görsel medyada kesinlikle yer verilmeyen, vekilleriyle ve temsilcileriyle birlikte 10 bine yakın insanı içeride olan,belediyelerine el konulan HDP’nin referandum sürecinde etkisiz kılınmasına yönelik zincirkıran bir etki yaratacağını da kenara not edelim.
HDP dışında Hayır çalışması yapan ve oy vermeyi düşünen insanların gündemine oturacak olan bu Açlık Grevleri, kısa sürede devletin temsili geri adımlarıyla son bulabilir. Yok eğer ağır olmayan bu taleplerden doğru Suriye/Rojava hattındaki gibi “inatlaşma” ve “güç gösterme” işine girilirse, sonucu; Demirtaş’ın eş başbakanlık sürecini hızlandırmak olacaktır.
*Bu yazı Açlık Grevi açıklaması sonrası yazılmıştır. 30 Mart 2017/Perşembe