Ne arıyorum bu dünyada?
Veya bir şey arıyor muyum şu dipsiz fezâda? Yahut aramam gerekir mi yana yakıla?
Öleceğini bilerek yaşayan tek varlık insandır. Peki neye feda eder insan bu sonlu macerasını? Para mı dersiniz? Şan şöhret mi? Mutluluk mu? Hırs mı? Eylemlerimize yön veren etken ne? Bunun her kişiye göre farklı cevabı olacaktır.
İnsan en çok neyi arzularsa onun için yaşayacaktır. Arzularının neticesini de mutlaka görecektir. Bu yüzden sorgulamamız gereken şeylerin başında içimizdeki muharrikin kaynağının ne olduğu gelir.
Arkamızda bıraktığımız şeyler önümüzü aydınlatacak nitelikte olmalı. Yani bizimle beraber gelecek ulvi maksatları kendimize dert etmemiz lazım şu küçük köyde. Bu, insana hizmet eden ve kişinin içini, vicdanını rahatlatan her türlü şey olabilir. Mesela bir tebessüm. Bu, kolay görünen lakin zor ve incelik isteyen bir iştir. İnsanların yüzüne gülerek ne yapabilirim ki demeyin. Sizin yerinde ve zamanında göstereceğiniz bir gülümseme belki de karşınızdakinin yaşadığı acıları unutturacak ve ona en güzel şekilde yaşamak için bir fırsat daha verecektir. Küçük şeylerle büyük işleri başarabilmekte asıl maharet.
Diğer bir örnek îsar ve diğergamlık da diyebileceğimiz kendinden önce başkasını düşünme ve onun ihtiyacını karşılama yüceliği. Hayatımızı sadece bu esas üzerine tanzim etsek bile çok bir şey kaybedeceğimizi düşünmüyorum. Çünkü biz biliyoruz ki bugün benim kardeşimin hizmetini görmeme karşılık yarın benim eksikliğimi tamamlayacak bir Zat vardır. Evet unutmayalım ki yaptığımız hiç bir şey boşa gitmeyecek. Hepsinin bir dönüşü mutlaka olacaktır.
Bir yaşlı teyzenin poşetlerini taşımak, yönünü kaybeden birine yardımcı olmak, üzgün bir çocuğun başını okşamak, fakir birine sadaka vermek, küs olan iki kişinin arasını düzeltmek, en yakınımızdan en uzaktakine kadar herkesi sevmek için çaba göstermek, incinmiş yüreklere su serpmek, bir derdi olan insanı dinlemek, ağlayan birinin göz yaşını silmek, kısacası alemdeki her şeye merhamet göstermek. İşte bizi gerçek hayatta kurtaracak olan şeyler bunlar. Rıza sahibini razı edecek ameliyeler bunlar. Zaten en ulvi gaye de bu olmalı değil mi?
Bu misallerin hepsi inancımızın çatısı altında birleşen direklerdir. Bu direklerden biri yıkılırsa hanemiz çatırdamaya başlar. Ve sadece bu çatırdama için uğraşan pek çok kişi var. Zamanı geldiğinde de o haneyi başımıza yıkmak için. Bu yüzden bizlere çok iş düşüyor. Önce bir şey aramanız gerektiğinin farkında olmamız gerek. Dünya görüşümüz ve hayata bakış açımız bu yolu kulağımıza fısıldayacaktır.
Her şeye rağmen bu dünyada ne aradığımızı ve ne için ömür tükettiğimizi kestiremiyorsak, karşılaştığımız her olayda içimizdeki hakimin (vicdan) karşısına sanık sıfatıyla çıkmamız yeterlidir. O, herkesten daha iyi hüküm verebilme yeteneğine sahip yegane güçtür. Hiçbir dış güçten etkilenmeden bizi, günümüzde olağan şeylere değil, olması gerekene yönlendirecektir.
“Neyse” diyemeyenlerden..