Şaman büyücüleri hastalığa sebep olan kötü ruhları kovmak için hastanın etrafında dans edip şarkı söyler, tütsü yakar, kendisinden başka kimsenin anlamadığı bir dilde sesler çıkarırdı. Hristiyanlar uzunca bir süre, içinde şeytan olduğunu iddia ettikleri ‘’sapkınları’’ ateşte yaktılar. İslamiyete musallat olmuş cinciler hastanın ‘’içine kaçan’’ üç harfliyi çıkarmak için Kuran’ın dışına çıkmayı göze aldılar.
Şimdi ‘’ruh’’ can çekişiyor ve onu hayata döndürmeye çalışanların tüm çabalarına rağmen kurtulması mümkün görünmüyor. ”Ruh” yerine bilimsel bir kavram gelişiyor, hatta yeni bir bilim doğuyor ve onun adı ‘’bilinç’’.
Sen kimsin? Temel soru işte bu. Kendi kendine konuştuğun zamanlarda, konuşanlardan biri sensin ancak diğeri kim, kafanın içinde kaç kişi var? Bir sorunu çözmeye çalıştığında kendi kendine soru sorar cevabı bulmaya çalışırsın öyle ise şunları söylememe izin ver;
Bilmediğin bir konuda,
1.Kendi kendine danıştığında doğru cevabı alabiliyorsan, cevabı zaten biliyorsun demektir, öyle ise neden soru soruyorsun?
2.Doğru cevabı alamıyorsan bu çok normal, zaten bilmediğin için sormuştun.
İşte bu konuda bilinç biliminin bazı yaklaşımları var. Beynin iki yarı küresi farklı işlevler için evrimleşmiştir. Sol yarı plan yapar ve kurgular, ancak bunları yaparken oldukça iyimserdir. Sağ yarı ise hep karşılaşacağın kötü ihtimalleri hatırlatır. Yalın ve basit bir cevap. Yenilip içilmeyen, ölçülemeyen, geceleri seyahate çıkan ruh kavramı yerine bilinç kavramını koyunca işler oldukça kolaylaşıyor.
İyi ama ruh yoksa öldükten sonra ne olacak?
Cevap: O senin problemin!
********
Bir bilimin gelişmesi ve kendini göstermesi bir anda olacak bir şey değil. Psikolojinin ‘’bilim’’ sayılmasının üzerinden henüz bir asır bile geçmedi. Bilinç aynı zamanda psikolojinin de en yakın ilgi alanlarından biri ve içinden çıkmaya çalıştığı sorunların birçoğunu çözecek anahtarı elinde tutuyor. Bu bilimin oluşması ve gelişebilmesi için önce psikoloji biliminin sağlam temeller üzerine oturması, ikinci olarak beynin yapısını çözmemize yardımcı olan f-MRI gibi cihazların gelişmesi gerekiyordu ki; bunun olabilmesi de fizik bilimine ve teknolojiye bağlıydı.
Bilinç kavramı yeni değil, bu konuda felsefi birçok yaklaşım var, ama millen-yum çağının sorunları felsefi ya da dini kanıtlarla çözülemez.
Buraya kadar okuduğuna göre bu konulara senin de ilgin var! Daha fazlasını öğrenmek ve araştırmak istersen aşağıda yazacağım kaynaklardan başlayabilirsin.
Antti Revonsuo –Bilinç. Bu kitap daha çok bir ders kitabı gibi yazılmış çünkü yazar aynı zamanda bu konuda ders veriyor.
Eric KANDEL – Belleğin Peşinde. Kandel tüm mesleki yaşamını laboratuvarda geçirmiş bir bilim adamı ve kitabın adından da anlaşılacağı gibi belleğin peşinden koşup durmuş. Kitapta hem beyin üzerine yapılan çalışmaların tarihi serüvenini ve yazarın yaşam öyküsünü hem de beynin incelikli yapısına dair bilgileri bulabilirsiniz.
Steven PİNKER – Boş Sayfa. Kitabın yazılma amacı; 17. Yüzyılda yaşamış bir filozof olan John Locke’ın ‘’tabula rasa’’ yani boş sayfa anlamına gelen ve bugün hala tüm eğitim sistemine, materyalist görüşün temeline oturmuş bu kavramın yanlışlığını anlatmak. Pinker’a göre insan beyni doğduğu andan itibaren boş değildir, aksi takdirde bir bebeğin ana dilini kendi başına öğrenmesi mümkün olmazdı. Komik olsa da ‘’tabula rasa’’ hem dindar bilim adamları hem de materyalistler tarafından bugün hala savunulmakta 🙂
Bilim ‘’adamlarımız’’ keşke daha çok kitap okusalar!
Fotoğraf Kaynak http://www.soulasylum.com/
İnsan