"Enter"a basıp içeriğe geçin

“Teknoloji mi Bizi Kullanıyor, Biz mi Teknolojiyi Kullanıyoruz?”

Kızılova’da Dron Kullanan Çıtı

Bir zamanlar nohutun ve deri peynirinin başkenti, Kızılova’nın bereketli ve kızıl renkli topraklarında sakin ve üretken hayvanlar yaşardı. Kızılova’nın bir köşesinde buz gibi suyu ile insanları ve diğer canlıları mutlu eden bir su kuyusu vardı. Su kuyusu etrafındaki çoban yurtlarının yaşam kaynağıydı. Yüksek dağların gölgesinde, Sincap Çıtı ve Karga Gak, işleri kolaylaştırmak için teknolojiyi kullanır, ama asla teknolojiye esir düşmezlerdi.

“Teknolojiye esir düşmek de neyin nesi oluyor?” demeyin sakın! Ne demek olduğunu siz okuyucular çoktan anladınız.

Bu huzurlu ovada, doğanın sunduğu zenginlikler ve dostluğun sıcaklığı bir aradaydı. Göğden yaylasının bir diğer köşesinde bulunan Armutalanı denilen yerde ise teknolojiye tutsak olmuş Köstebek Karakuru ve Akrep Zehir yaşamaktaydı. Onların hayatı, ekranların ve algoritmaların esaretinde geçerdi. Saatlerce ekrana bakarlar, zamanı öylece öldürürlerdi.

Arkadaşlıkmış, yardımlaşmaymış, muhabbet, çay saatiymiş… Bunların hiçbiri bu ikisinin de umurunda olmayan şeylerdi. Varsa yoksa ekran ve onun sundukları. Sürekli harcama, bağımlılık, huzursuzluk, hiçbir şey üretmeme, bir çuval dert, bir kamyon bunalım ve anlamsız içi boş paylaşımlar, beğeni tuzakları, yorum alma ve yorum yazma uğraşları ve daha neler, neler…

Bir gün Kızılova’da yaşayan Sincap Çıtı, sabah erken kalkıp fındıklarını, cevizlerini, nohutlarını, farklı yiyeceklerini toplarken Karga Gak yanına geldi. Çıtı’nın, bir dron kullanarak en olgun fındıkları, cevizleri, nohutları topladığını gördü. Çıtı teknoloji ile arabasını uzaktan kontrol edebiliyor, bahçesindeki ürünleri bir tuşla sulayabiliyordu.

“Bak Gak, işim ne kadar kolaylaştı! Teknolojiyi doğru kullanırsan zamanın değerini anlarsın.” dedi Çıtı.

Gak onayladı. “Haklısın dostum, teknoloji bizim hizmetkârımız olmalı. Ama yanlış kullanılırsak onun kölesi oluruz.

Aman, dikkat edelim!” dedi.

O sırada Armutalanı’nda Köstebek Karakuru, reklamların tuzağına düşmüştü. Cep telefonunda sürekli bir şeyler sipariş ediyor, gereksiz ve ihtiyacı olmayan onlarca ürüne servet harcıyordu.

Akrep Zehir ise bir kumar ve robolobo isimli bir uygulamaya bağımlı olmuştu. Elinde avucunda ne varsa harcıyordu. Daha çok puan, daha çok puan alma hevesiyle –yani bir hiç uğruna- harcıyor da harcıyordu. Oyunda birkaç seviye atlayınca birkaç saniyelik bir mutluluk yaşıyor, sonra yeni seviyeler için harcamaya devam ediyordu. Harcadığı sadece para değil, zaman; hem de her şeyden daha değerli olan zamandı.

“Bak Karakuru, bu uygulama sayesinde çok para kazanacağım!” dedi bir gün Zehir, ekrana odaklanmış halde. Ancak kısa süre sonra büyük bir borcun altına girdi. Elindeki tüm mal varlığını satmak zorunda kaldı. Ne kumar ne de robolobo uygulamasından bir şey kazanabilmişti. İden zaman, harcanan para, huzursuz geçen günler, etrafı kırıp döken bir kişilik, ailesiyle bile iletişim kurmayan bir Zehir.

Yazık ki ne yazık!

Vah vahlar, tüh tühlere karıştı ama o topluma karışmadı.

Kızılova ile Armutalanı arasındaki fark büyüyordu. Çıtı ve Gak, ovalarında huzurlu bir şekilde yaşarken, Karakuru ve Zehir, borç batağında hem birbirine hem de büyük bir derdin içine düşmüşlerdi.

Bir gün Çıtı ve Gak, Köstebek Karakuru ve Akrep Zehir’i ziyaret etmeye karar verdi. Onları gören Karakuru, karamsar bir şekilde konuşmaya başladı.

Siz genelde huzurlu görünüyorsunuz. İşlerinizi düzenli yapıyorsunuz ve çok mutlusunuz.

Neden biz bu kadar mutsuzuz?

Çıtı cevap verdi, “Çünkü siz teknolojiyi yönetemiyorsunuz, o sizi yönetiyor. Teknoloji, dost olduğu kadar düşman da olabilir. Ona dikkatle yaklaşmalısınız. Teknoloji sizi avucuna almış bir böcek gibi eziyor da eziyor. Kedinin fareyle oynadığı gibi teknoloji sizinle oynuyor.”

Gak ise şunları ekledi, algoritmalar sizi tanır, zayıflıklarınızı sömürür. Siz de buna alet oluyorsunuz işte! Saatlerce oyun oynarsanız, saatlerce kumar oynarsanız algoritmalar sizi oraya bağlar ve soyup soğana çevirir. Sadece madden soymaz, manen de sizi bitirir. Ne sosyalliğiniz kalır ne kişiliğiniz ne de iletişiminiz!

Biliyorsunuz; baktığınız, vakit geçirdiğiniz ekrandaki ürüne ve oyuna göre size daha çok örnekler gönderiyorlar. Kısacası sizi sizden daha iyi tanıyorlar ve istediklerini satıp istediklerini oyalıyorlar. Ama biz teknolojiyi ihtiyaçlarımız için kullanırız, zaaflarımız için değil.

Reklamlar sadece ihtiyaçlarımızı değil, zaaflarımızı da hedefler. Siz bu oyunu fark edemediniz. Aslında bu “pazar” listesine de benzer. Pazara, mağazaya, markete ne alacağını bilerek ve önceden hazırlanmış bir listeyle gidersen ihtiyaçlarını alıp gelirsin. Ancak ne alacağını bilmeden gider ve her gördüğüne atlarsan vay senin haline!

“Yandı gülüm keten helvası desene!”

Bu da ne demek acaba? Merak eden araştırmalı bence.

Zehir başını eğdi, pardon kuyruğunu eğdi. “Ama teknoloji olmadan da yapamayız. Bize yolu gösterin, kurtulalım.”

Çıtı gülümseyerek ve kendinden emin bir ses tonuyla şu öneride bulundu: “Teknoloji cehennem ateşinden bir zerredir. Seni yalanların, sahteliklerin içinde kavurur da kavurur ya da cennetten bir köşe olabilir. Onu dikkatle kullanmalısınız. Haydi, Kızılova’ya gelin! Size nasıl kullanmanız gerektiğini gösterelim.”

Armutalanı’ndan Kızılova’ya taşınan Karakuru ve Zehir, burada yeni bir hayat kurdu. Çıtı’nın dediği gibi, teknoloji doğru kullanıldığında onların yaşamını kolaylaştırdı.

Gak bir gün Karakuru ve Zehir’e eski alışkanlıklarıyla ilgili sorular sordu. “Artık ekranlara bu kadar bağlı olmadığınıza göre, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?”

Karakuru cevap verdi: “Başta zordu. Ancak gerçek hayatın tadına varınca, ekranların aslında bizi bir hapishanede tuttuğunu fark ettik. En önemlisi de sizin çok yardımınız oldu. Yoksa biraz zor kurtulurduk. Biz bataklığa saplanmış ve debelendikçe aşağıya batan bir durumdaydık. İyi ki sizinle karşılaştık! Herkes düşene bir tekme vuruyor ancak siz öyle yapmadınız. Sizin gibi dostların sayısını çoğaltmak lazım falan filan… Buna benzer daha bir sürü güzel sözler kullandı.”

Zehir de ekledi: “Evet, şimdi daha özgürüz. Kumar oyunları ve robolobo yerine ailemizle vakit geçiriyoruz, gerçek dostlukların değerini anlıyoruz. En güzeli de Kızılova’nın su kuyusundan ağız tadıyla ve huzur içinde su içiyoruz. Daha ne olsun!”

Bu kadar güzel gelişme olur da bir kutlama, merasim, paylaşım yemeği olmaz mı?

Kızılova’da bir kutlama düzenlendi. Bu kutlamada, Çıtı ve Gak teknolojiyi doğru kullanan hayvanlara ödüller verdi. Törende konuşan Çıtı şunları söyledi:

Unutmayın, teknoloji bir araçtır. Onu kullanmak sizin elinizde, onun sizi kullanmasına izin vermek de. Her zaman kontrol sizde olsun!” Ne demiş atalarımız, “Söz ağızdan çıkıncaya kadar sizin esiriniz; çıktıktan sonra siz onun esirisiniz.” Yani teknolojiyi, işlerinizi ve hayatınızı kolaylaştırmak için ve de zamandan kazanmak için bilinçli olarak kullanın. Kontrol daima sizde olsun. Teknoloji direksiyonunu çeviren siz olmalısınız. Gerektiğinden fazla değer vermeyin teknolojiye.

Evet, çok kıymetli okuyucularım!

Çıtı olarak şimdi de size sorayım,

Peki, sizce teknoloji gerçekten bizim hizmetkârımız mı, yoksa gizli bir efendi mi? Onu kontrol edebiliyor muyuz, yoksa o bizi mi kontrol ediyor?”

Bir düşünün ve en samimi cevabı verin. Teknolojinin karşısında siz Gak ve ben Çıtı gibi mi olurdunuz, yoksa Karakuru ve Zehir mi?

Hayatınızın kumandasını yöneten kim?

Siz misiniz yoksa ekranlar mı?