Her zaman hayatı kontrol edemeyiz. Edemediğimiz zaman da akışa göre pozisyon almak gerekiyor. Bazen hızlıca bazen de ince eleyip sık dokuyarak bir sonuca gitmemiz gerekebilir. Kararın hızlı ya da yavaş olması zaman ve işle ilgilidir. Böyle zamanlarda daha önce verilen kararların etkisi olacaktır elbette. Kısacası tecrübe devreye girecektir. Tecrübe yoksa da daha tecrübeli olanlara sorarak karar verilebilir.
Bir insan hayatta olup bitenleri ne kadar kendi kontrolü altında görüyorsa, o kadar “iç kontrol odaklıdır”, ne kadar kendi kontrolü dışında görüyorsa o kadar da “dış kontrol odaklıdır.” Dış kontrol odaklı insanlar kendilerini birer piyon gibi görür. Kendilerine yabancılaşır. Başarılı ve mutlu olmak için iç odaklı olmak şarttır. Bir insan kendini denetleyebiliyor, zevklerini erteleyebiliyor, vizyonuna ulaşmak için disiplinli çalışıyorsa, özdenetim becerisi yüksektir. Başarılı ve mutlu olmak için de bu beceri olmazsa olmaz öneme sahiptir.
Maalesef, yukarıda da söylediğimiz gibi, çocuk sonuca ulaşsın, işini yapsın, kazansın da nasıl yaparsa yapsın diyen birçok aile iç motivasyonla veya tutumla ilgilenmiyor.
Onun için de birçok aile, çocuklarına olur olmaz hatta olmadık yerlerde hiç hak etmediği ödülleri vermekte hiç mi hiç sakınca görmüyor.
Farz edelim ki iç motivasyon önemli değil ve amacımız sadece çocuğa o işi yaptırmak. Bu durumda, yaptığı iş acaba nasıl olur?
Çocuk, dış motivasyonla yani sadece ödül için iş yaparsa, kaliteli, samimi, hem çocuk hem etrafı için iyi bir iş ortaya çıkar mı?
Elbette ki hayır!
Bu şekilde yetişen çocuklar günün birinde yetişkin bireyler olduklarında onlar da çocuk yetiştirirken hemen ödüle başvuracak ve olgunlaşmamış nesillerin yetişmesine onlar da katkı sunmaya devam edeceklerdir. Bir meyve güneşi, yağmuru rüzgârı, fırtınayı, tozu dumanı, susuzluğu ve daha birçok sıkıntıyı yaşayıp görürse damakta tat bırakan ve aranan, özlenen bir meyve olur.
Böyle olgun bir meyvenin elbette ki albenisi artar.
İşte, insanoğlu da böyledir!
Öyle her şeyi önüne hazır koymakla yetişmez, yetişemez. Fırtınadan, kardan borandan habersiz bir çocuk giydiği montu sadece gösterişten ibaret sanır. Acıkmayan bir çocuk pahalı masalarda yediği yemekle övünür.
Oysa sabahın seher vaktiyle yola çıkan, bağda bahçede, dağda bayırda ya da masa başında emek isteyen zor işlerin peşinde koşan bir çocuk saat dokuzda onda başına oturduğu kahvaltının kıymetini bilir. Uyuyabileceği bir saatte uykunun en güzelini uyur. Çünkü yorulmuştur, acıkmıştır ve gerçekten de bu iki insanî özelliği tam olarak hissettiği için yorulmak da aç kalmak da öğreticidir, onun için.
Hem uykunun hem kahvaltının ayrı bir anlamı vardır onun için. Çocukları biraz kendi haline bırakmak, onların düşmesine kalkmasına, kaybetmesine, ağlamasına, üzülmesine fırsat vermek gerekiyor. Elbette ki bu fırsat, çocuğun durup dururken üzülmesi, gereksiz yere koşturulması demek değildir.
Çocuk hep dış kontrolle hayatını şekillendiremez.
Şekillendiremediğini de birçok canlı örnek üzerinde görüyoruz. Çocuğunun her türlü sorumluluğunu takip eden; hatta çocuğun yerine bizzat yapan veliler oluyor. Bu tip ebeveynler, çocuk gençliğe adım atarken bir hayli bocalıyor. Çocuğu da kedisini de perişan ediyor.
Niçin böyle oluyor?
Çünkü dış kontrol çocuğun sürekli tepesinde öylece bekliyor. Aldığı nefesi sayıyor, desek abartmayız herhalde!
Dış kontrolü sağlayan veli de bir süre sonra zorlanmaya başlıyor. Çünkü hiçbir insan başkasının yapması gereken işi yedi yirmi dört takip edemez. Bu, anne de olsa böyledir. Bırakın, çocuk etrafında olup bitenleri görüp değerlendirsin ve yaşasın.
Çocuk okulda arkadaşlarıyla oyun kuramıyor.
Arkadaşından kalem istemeye çekiniyor.
Okul dışında bir etkinlik yapmak için cesareti yok.
Çoğunun günlük tükettiği ürünlerin fiyatından da haberi yok.
Verdiğiniz basit iki talimatı yerine getiremiyor. Ya yolda unutuyor ya da yarısını yapıyor ya da tamamen yanlış yapıyor.
Örnek talimat:
“Şu dosyayı A şahsına götür, imzalat sonra bizim odadaki masaya bırak ve oradan birine söyle!”
Sonra da yanıma gel, “Dediklerinizi yaptım.” de. Bu basit talimatı yerine getiremeyen onlarcası var.
Peki, bu kadar basit bir talimatı yerine getirmeyen onlarca öğrencinin olmasının sebebi nedir?
Dış kontrolle, fanusun içinde yetiştirilmeleridir.
Elbette ki başka sebepler de var.
Nedir bunlar?
En önemlilerinden biri de çocukların doğadan koparılması diyebiliriz. Çocuklar neredeyse çamurla, ağaçla, böcekle, keçiyle, tozla toprakla hiç zaman geçiremiyor. Doğadan kopuk olan bu neslin çoğunun el becerisi, liderliği, problem çözme yeteneği de maalesef ki gelişmiyor.
Sonuç olarak “Portakalı, elmayı soyamayan ortaokullu, liseli, üniversiteli gençlerimiz var.”
Kendisini yönetebilen, sorumluluk alabilen zor ya da normal durumlar için karar verilmesi gereken zamanlarda inisiyatif alabilen bir gençliğe ihtiyacımız var. Bu da dış kontrolle değil, iç motivasyonla olacaktır.
Anne babalar olarak aşırı korumacı olmak; hem bize hem çocuklarımıza hem de gelecek nesillere zarar vermektedir. Kendini, yakın çevresini, toplumu, dünyayı sorgulayabilen ve sorumluluk alabilen bireylere çok ama çok ihtiyacımız olacak.
Abartmadan, kırıp dökmeden, başkasının yükünü sırtınıza almadan ilerleyin lütfen!
Yazmayı seven biri. Okumak yazmayı; yazmak okumayı geliştirir. Yazdıkça ve okudukça dünyanın daha da iyi olacağına inanan birisi. Ayrıntıların önemli olduğunu fark etmeye gayret eden birisi. Güller diyarının bir kazasında dünyaya gelen yazarımız evli ve iki çocuk babasıdır. Öğretmenlik hayatına devam etmektedir. Eğitime, teknoljiye, kitaba, okumaya, okutmaya ve hayata dair yazılar kaleme alma gayretindedir.