Üç tarafı denizlerle çevrili, yüzlerce göl ve nehire, binlerce akarsuya, elinden çekirdek düşse yeşerecek bereketli topraklara sahip ülke günlerdir, akıl almaz bir şekilde yanıyor.
Neredeyse aynı gün aynı saatlerde onlarca yerde birden başladı yangınler. Yayıldı, şiddetlendi, büyüdü, ormanlarla birlikte içerisindeki evleri, köyleri yerleşim yerlerini de birlikte yakarak büyümeye devam etti, ediyor.
Uzun zamandır yazmıyordum. Yazmayacaktım ancak bugün okuduğum iki haber bana “bu kadar da olmaz” dedirtince aldım klavyeyi önüme, vurdum tuşlarına öfkeyle.
Bugün yangının 7. Günü ve yangın bölgelerine TOMA denilen araçlar sevk edilmiş! Yeni akıllarına gelmiş.
Emniyet Genel Müdürlüğüne kayıtlı 540, Jandarma Genel komutanlığına kayıtlı 143 TOMA var ve bunların su sıktığı, yangın da söndürebileceği yeni akıllara gelmiş!
Yangın 7. Günde, binlerce hektar alan tamamen yok oldu, binlerce ev yandı, insanlar perişan, müdahale yetersiz, yangın söndürme uçağının varlığı ile yokluğu tartışmaları hızla devam ederken akıllara gelen TOMA lar yangın bölgelerine sevk edilmiş!
Sevindik!
Diğer haber daha da sevindirici!
RTÜK (Radyo Televizyon Üst Kurulu) yangınlarla ilgili haber yapmayı yasaklamış. Bu konuda bir bildiri yazmış!
Söylentilere göre RTÜK üyesi İlhan Taşçı, Kurul Başkanı Ebubekir Şahin’i TV yöneticilerini tehdit etmekle suçladı. Taşçı’ya göre Şahin, “Yangınları göstermeyin yoksa size en ağır cezayı veririm” mesajı gönderdi.
Hangi yolla olursa olsun yayın yasağının getirilmesi sadece yapılmayanların görülmesini engellemek amacını taşımaktadır.
Yayın yasağı gelince yangınlar bitecek mi?
Yangının ilk gününden itibaren yangın söndürme uçakları gündeme geldi.
THK (Türk Hava Kurumu) envanterinde yangın söndürme uçakları vardı. En azından bu uçakların varlığı konusunda bilgilere sahiptik.
Bu uçaklar var mı yoksa yok mu konusunda ilgin söylemler doldurdu ortalığı!
“Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok” dedi birileri!
“Uçakların var olduğunu nereden biliyorsunuz, uydurmayın” dedi başka birisi!
Başka birisi, “uçakların bakımı için gerekli para olmadığından atıl şekilde duruyor, kullanılamaz” dedi!
Bir başkası, “uçaklar çalışıyor ama güvenli değil, kimseler bu uçakları kullanmak istemiyor” dedi!
Bir haberde, bir yıl önce bu uçakların gösteri amaçlı kullanıldığı ortaya çıktı!
Başka bir haberde, uçaklar THK ünüversitesi sahasında görüntülendi ama pervaneleri sökülmüştü!
Bir çok şey konuşuldu, yangın söndürme uçakları hakkında ama konuşulmayan tek konu vardı, sorulmayan tek soru!
Bunca ormanı bulunan ve her yıl orman yangınlarına sahne olan bu ülkenin neden yangın söndürme uçağı yok?
Neden yangın söndürme uçağımız yok?
Her şeye paramız var, “itibardan tasarruf edilemez” mantığıyla “yürü ya kulum” demişiz! Yıllardır uçağın kalkmadığı, inmediği Balıkesir’e, yolcu sayısı bin bile olmayan Kütahya’ya yolcu garantili hava limanı bile yapmışız!
Yangın söndürme uçağı almayı unutmuşuz!
Yanan sadece orman değil. Orman binlerce canlı türünü içinde barındıran ayrı bir dünyadır. Orman yandığında o dünya yanar. İçindeki tüm canlılarıyla yanar. İçindeki tüm canlılarıyla ölür.
Bir de orman içindeki yerleşim bölgeleri. Eskiden köy dediğimiz, şimdilerde mahalle olarak anılan yerleşim bölgeleri.
Onlar da yandı.onlar yanarken sadece evler yanmadı. Ahırlarındaki, ağıllarındaki hayvanları da yandılar. İnekler, öküzler, koyunlar, keçiler, tavuklar, ördekler, hindiler, ne varsa yandı, kül oldu.
Köpekler, kediler, kaplumbağalar ve diğer hayvanlar da!
Ormanlarla birlikte yaşam yandı.
Ormanlarla birlikte ciğerlerimiz yandı.
Umutlarımızı sırtından vurdular, kalleşçe.
Şimdi her yer, ülkedeki tüm yeşillikler, ağaçlar, bitki örtüleri, koruluklar ve ormanlar tedirgin, korku içinde bekliyor.
İnsanlar nöbet tutmaya başladı, yangına ve yakanlara karşı.
Yangınlar doğal da olabilir sabotaj da!
Ama söndürmemek, söndürme konusunda eksiklik göstermek, yetersiz olmak, bahaneler üretmek, belediyelere topu atmak ve sorumluluktan kaçmak başka bir şeydir!
Yangınları söndürseniz de söndürmeseniz de asıl yangın içimizde yanmaya devam edecek ve o yangın bir gün sorumsuzca davranan herkesi yakacak.
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim