"Enter"a basıp içeriğe geçin

Zeytin Dalı ve Kızıl Elma

Lütfedip derdime verin şifayı:

Anlatınız bana Kızıl Elma’yı…

Bu şehir neresi, yolu nereden?

Şimdiye dek var mı oraya giden?

(Ziya GÖKALP, Kızıl Elma)

 

Afrin’de hareket bölgesine sevk edilen askerlerimizden birine sorulan ‘‘İstikamet neresi?’’ sorusuna ‘‘Kızıl Elma’’ demesiyle gündeme gelen Kızıl Elma ülküsü bir çok platformda tartışılan bir hal aldı.  Peki, nedir bu ‘‘Kızıl Elma’’?

Bir hayal mi, ideal mi?

Tarihsel bir şiar mı?

Milli ya da dini bir simge mi?

Büyük, küçük aslında her ülkenin bir ülküsü, bir şiarı vardır. Azerbaycan’dan tutun, Yunanistan’a, Ermenistan’dan tutun Arnavutluk’a kadar her ülke tarihten hak ve bağlarının olduğunu düşüncesiyle ulusal bir hedef belirlemiştir.

Bu, bizde Kızıl Elma iken, Yunan’da Megali İdea, Azeri’de Büyük Azerbaycan diye uzar gider. En son merhalede ise hepsinin hedefi dünya egemenliğidir. Nitekim çoğu ülkenin nihai hedefleri bu nedenle çatışır. Örneğin, Büyük Azerbaycan ile Büyük Ermenistan hayalleri aynı topraklar üzerinedir. Yine Yunanistan’ın Megali İdea’sı İstanbul’a dairdir. Bu örnekler uzar da gider…

Gelelim Kızıl Elma ülküsüne.

Kızıl Elma, fethedilmesi gereken bir beldeyi ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hakimiyeti idealini, kimi zaman ise Türk birliği idealini ifade etmiştir. Kızıl Elma sembolleştirilmesinin elmaya değil, Eski Türklerde Güneş ve Ay’ı anlatan kızıl topa dayandığı düşünülür.

Rahmetli Orhan Şaik Gökyay, 1985 yılında Tarih ve Toplum dergisinde yayımlanan “Kızıl Elma” başlıklı araştırmasında bu idealin köklerini çok eskilerde aramışsa da,  yaygın anlayış, Osmanlı ile birlikte tarihe ve edebiyata mal olduğu, Osmanlılar döneminde özellikle Batı memleketlerine doğru yürütülen cihadın bir sembolü olduğu yönündedir. Öyle ki Kızıl Elma ülküsünün özellikle yeniçeriler arasında yaygınlaştırılmış ve onların savaşma azmini yüksek tutmak için kullanıldığı düşünülmektedir. Ziya Gökalp ise bu imgeyi Turan Ülküsü ile birleştirerek ona yeni bir anlam kazandırmıştır.

Görüldüğü üzere bu ülkü kimi zaman bir düşünce ve inanç olarak karşımıza çıkarken kimi zaman da belli konum ve yapılarla somutlanmıştır. Örneğin Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Kühnü’l-Ahbar adlı eserinde Portekiz ile ilişkilendirilen Kızıl Elma; bir başka düşünceye göre ise Roma’daki Saint Pierre Kilisesi olarak konumlandırılmıştır. Bu tür örnekleri çeşitlendirmek mümkün olmakla birlikte, esasen Kızıl Elma ne bir kilise ne de bir ülke sınırıdır.

Kızıl Elma aşama aşama ilerleyen ve sonu cihan hakimiyetine dayanan bir şiardır. Tabi ki böylesi bir hedef, hiçbir ülke için bu yüzyılda reel bir amacı yansıtmamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bekasını korumak için ve sahip olduğunu sınırlı gücü nedeniyle yıllar boyunca korumacı bir politika izleyerek, Anadolu’yu miğfer ve mihver edinen Türkiye’nin bugün ise yine bekasını korumak için pro-aktif bir politika izlemesidir. Evet… “millî hedef, ortak gaye” anlamına gelen Kızılelma, fütuhat asırlarında İstanbul, Roma hatta Viyana iken, zor zamanlarda ise hürriyet ve istiklâl olmuştur. Ancak artık fütuhat asırlarında yaşamadığımıza göre, Kızılelma’dan anlamamız gereken, millî bekamız, ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve elbette huzur ve refahıdır.

Kızılelma yok mu?

Şüphesiz vardır;

Fakat onun semti başka diyardır…

Zemini mefkure, seması hayâl…

Belki bir gün gerçek, şimdilik masal

(Ziya GÖKALP, Kızıl Elma)