Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in enflasyon verilerini hangi kıstaslara göre belirlediğini sakladığı gibi, asgari ücretle çalışanların sayısını da ‘sır’ gibi saklıyor. Fakat çeşitli araştırmalar; ülke çapında asgari ücret ve civarı ücretle çalışanların yüzde 50’si, özel sektör ise bu oranın yüzde 70,4 olduğunu gösteriyor.
Sevgili okurlarım;
Her yılın Aralık ayında gelecek yılın bütçesi hazırlandığı için bu ay gelince asgari ücretli halk hayal kurar umutlanır. Bu yüzden bugünkü yazıma; emeğinin karşılığını alamayanlara ve onların beklentilerine ayırmak istedim. Sonra vazgeçip bütçeleri çokça tartışılan eğitim ve diyanet sistemine dair yazmak istedim. Sonra yine vazgeçtim. (lütfen bu kararsızlığımı hoşgörünüz).
Şimdi göreceğiniz gibi satırlarım beni Aralık ayının karanlık arşivlerine götürdü.
***
Günümüz ile önceki yıllara ait toplumsal arşivimiz; yüzleşmekten korkarak, unutmak, yok saymak ve yok etmek isteğiyle sürekli halının altın süpürülmüş pek çok acı, yokluk, utanç, hukuksuzlukla dolu. 2024 birkaç gün sonra çekip gidecek. Onun da ahlarla dolu bir bagajı var ve onu 2025’e miras bırakacak.
Arşive girmişken farklı yılların Aralık aylarında yaşanıp karanlıkta kalmış sadece birkaç olayı sizlere de anımsatmak istedim:
“MARAŞ KATLİAMI”: (19-26 Aralık 1978) Yedi gün-gece süren olaylarda; faşistler evlerini işaretlediği Alevilerden 111 kişiyi vahşice öldürmüş, 559 ev ile 290 işyerini de yakIP, yıkıp, tahrip etmişlerdi.
*
“CEZAEVLERİ KATLİAMI”: 19 Aralık 2000 günü cezaevlerini F tipine çevirmek uğruna; 30’u tutuklu, 2’si asker 32 kişi öldürülmüş, yüzlerce kişi yaralanmıştı.
*
“ROBOSKİ KATLİAMI” 28 Aralık 2011 THK’ne ait F-16 savaş uçakları aldıkları emirle: Irak’ın kuzeyinden mazot ve kaçak gıda getiren 17’si çocuk 34 kişiyi ve yük taşıyan katırları bombalarla katletti.
*
“PARALARI SIFIRLA”: 17/25 Aralık 2013 günlerinde baba-oğul ve çokça devlet büyüğü ile hayırsever tedarikçileri arasında hemen herkesin dinlediği çok samimi muhabbet kayıtları ortaya çıkmıştı. Ancak, bu kayıtlar; yasal yollardan değil de “Fetö Kumpası” soncu toplanmış kabul edilmiş. Muhabbet edenler mağdur ve “sıfırlanan paralar” da “helal” sayılmıştı. Yani bu kayıtlar için de ‘gereği’ yapılmamıştı.
*
“TRUMP”: Yeniden ABD Başkanı seçildi. Esad rejiminin dirençsiz olarak yıkılınca 18 Aralık 2024 günü: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı için: “Çok akıllı bir adam ve çok güçlü… Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde olacak. Bunu söyleyen kimseyi duymamışsınızdır ama bu böyle.” Dedi. İşte bu sözlerin verdiği güçle Erdoğan da: “Türkiye, Türkiye’den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekareyle sınırlandıramayız. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa Türkiye ve Türk milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz.” dedi. Anlaşılan o ki özenle seçilmiş sözler bir: “Osmanlıcılık Düşü” depreşmesi ve hedefinde Kürtler var. Demek ki, Sn. Erdoğan: Trump’ın 18 Ekim 2018 günü yazıp dünyaya ilan ederek diplomasi arşivine kazandırdığı o ünlü “Aptallık Etme!” mektubunu ve ‘dostça’ uyarılarını unutmuş.
*
“YARGITAY ÜÇÜNCÜ DAİRESİ”: (Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin Hatay milletvekili Av. Can ATALAY için verdiği: “hak ihlali” kararına uymamış hem de kararı veren AYM hakimleri için suç duyurusunda bulunarak ün kazanmıştı). 13 Aralık 2024 günü de 8 yıl önce, Atatürk Havalimanı’nda 45 insanı katledip 46’şer kez ağırlaştırılmış müebbet cezası almış olan 6 IŞİD’liyi hiçbir önlem-kısıtlama olmaksızın serbest bırakmış. (Sanırım bu karar da karanlık arşivlere girecek. Kararı bir yüksek yargı organı vermiş ve benim bu karara dair neden-niçin sıralama yetkim de yeterliliğim yok. Fakat şaşkınım, çünkü ortada 45 canı yok eden 6 kişi, bir de çokça savcı-yargıç ve savunman görüşüyle verilmiş bir karar var. Acaba, Yargıtay 3. dairesi, bu karar hangi amaç, gerekçe, felsefe ile geçersiz saymış.
Sizce de bu sonuç çok garip değil mi?
Nerden nereye…
***
Yukarıdaki birkaç örnek anımsatmadan eğer bir çıkarım yapacak olursak: “Halktan yana olmayan tüm iktidarların amacı; halkın yaşamını zorlaştıran olguları saklamak ve unutturmak olmuştur! Diyebiliriz.
İşte bu yüzden iktidarlar sürekli olarak; gerçeklere ulaşmayı zorlaştıran, engelleyen yalan ve algılarla sıkıca örülmüş ışık geçirmez perdeler üretmiş, bu tuzaklarla karanlık uygulamalar yapmışlardır.
Evet, AKP iktidarı da çokça acı, yokluk, hukuksuzluk dolu bir bagajı teslim almıştı. Fakat, 22 yıllık uzun ömründe, bu bagajı temizlemediği gibi uygulamalarıyla bagajı; “karesi-küpü” olarak arttırmış ve arttırmaya devam ediyor.
Şimdilik bir rakibi de pazarlama sorunu da yok gibi.
Çünkü, bu iktidarın karanlığı ‘kader’ bilen, aydınlıktan korkan pek çok müşterisi var.
Ve çok satıyor!
Hukuk yoksunu zor günlerden geçiyoruz.
İç sesimiz her gün dile gelerek buyruk verircesine: “Çocuklarımızla birlikte çok çektik, bari torunlarımız yaşamasın bu zorlukları, bari onların iyi günleri olsun!” Diyor.
İşte yılın son ayının üçte ikisini de geçtik!
Güneş biraz daha erken doğup günleri uzatacak.
Artık, çocuklar ortalık biraz daha aydınlanınca okullarına varacaklar.
Ve “karanlık perde” üreticilerinin de halkın iradesiyle, çekip gidecekleri kesin…
Peki ya yaşanmışlıkların sızıları?
Önümüz kış!..
Yoksulluk bitmedi. Yoksullukta birleşen kısık sesli on milyonların üstüne daha bir de soğuk karlar yağacak…
Yaşamda tek yönlü hiçbir neden-sonuç ilişkisi yoktur-olamaz.
Örneğin, kötülük yoksulluğu, yoksulluk da kötülüğü besler.
Ve eğer bir yerde yoksulluk varsa her şey vardır!
Emin Toprak – DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu (1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Bölümü (1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisans tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak
Toplam 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.