Çok ağır sosyal-ekonomik sorunlarla kışa girmek üzere iken; 1 Ekim’de TBMM’de yaşanan olay herkes için ‘şok’ oldu.
Ve bu konu her; ev, köy, mahalle, meydan, ekran, eli kalem tutan-tutmayan genç-yaşlı-herkesin konuştuğu ve çokça ‘acaba!’ sıraladığı günleri başlattı.
Konuyu: MHP lideri Sn. Devlet Bahçeli, DEM Partililerin oturduğu sıralara giderek selamlaşması-tokalaşması başlatmıştı. Birdenbire çok ağır yükleri olan ülkenin gündemi değişmişti.
O Bahçeli ki, meydanlarda idam urganı fırlatmış, her Salı günü ‘öteki’ saydığı partiye ve onu kapatmayan Anayasa Mahkemesine meydan okumuş,… ülkücü-Türkçü en ‘şahin’ savaşçı lideriydi.
Şimdi ise ‘güvercin’ olmuş, dilinde kin-nefret yok, gülücük saçarak barış istiyor BARIŞ!..
Devlet Bahçeli bu tokalaşma ile de yetinmedi: ” Öcalan’a ‘umut hakkı’ verilsin o da TBMM’ye gelsin DEM Parti grup toplantısında, terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini ilan etsin…” dedi.
Bahçeli’nin el uzatıp barış istemesi ‘eğer samimi ise’ çok çok önemlidir.
Çok önemlidir çünkü;
Bahçeli her zaman bu sorunu çözümsüzlüğü için bir ‘özne’ olmuştu. Dün “terörist” deyip yok olmalarını isteyen kişi, bugün onlara el uzatıp barış-uzlaşı istiyorsa tabii ki çok önemlidir.
Çok önemlidir çünkü bu tokalaşma; 100 yıl önce başlamış ve son 40 yılda çoğumuzun yaşayıp tanık olduğu acılar için: “Olanları unutalım ve birlikte barışçı bir çözüm arayalım” demektir.
Çok önemlidir çünkü; yurdumuzun bugünkü çatıştıran gergin iklimden acil olarak kurtulması ve barış içinde yaşamasına ihtiyacı vardır.
İşte bu tokalaşma ve sözler toplumda büyük bir yankı yarattı ve pek çok kişi günlerce bu konuyu tartışıp:
Ne/neler oldu ki: “Devlet aklı; Devlet Beyi sözcü seçti ve: “Git, tokalaş, konuş ve ülke için barış iste!” dedi. Peki, ani karar-eylem-söylemlerin; “Acaba” ve nedenleri nedir? dediler ve sıraladılar:
**Tokalaşma ve konuşmalar doğru olan, yapılması gerekenlerdir.
**Bu tür çatışmalar ancak tarafların; hukuki-siyasi-eşit-onurlu-barışçı görüşmelerde vardıkları uzlaşılarla durdurulabilir.
**Acaba; şımartılmış faşist İsrail’in Ortadoğu’da başlattığı savaş, “Bir gece ansızın Türkiye’ye sıçrayabilir” korku ve endişesi mi var?
**Acaba; yıllardır can-mal-kaynaklarımızı yok eden güvenlikçi anlayışın çare olmadığı mı anlaşıldı?
**Acaba; Kürtleri etkileyip Tayyip Erdoğan’ı ömür boyu Sultan yapmak mıdır?
**…
Bahçeli’den hemen sonra Özgür Özel; konu netleşsin diye “el yükseltti” ve: Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti devletinin sahibi eşit vatandaşı olmayı teklif ediyorum. dedi.
DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı’ya gitti ve 43 aydır tecritte tutulan amcası Abdullah Öcalan’dan: “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” mesajı getirdi.
***
Kısa bir mola verip hepimizin gözleri önünde bu konu için sergilenen bir oyunu hatırlatmak istiyorum:
**Konumuz: Barış – Kürt sorunu; yandaş ve muhalif TV kanalları günlerdir bu konuda çokça ‘acaba!’ soru ve ünlem üretti, onlarla yatıp kalkıyor.
Ekranların çoğunda; söylem-eylemiyle bu sorunun oluşumuna katkı veren: terör uzmanı, emekli general, ergenekoncu, milliyetçi, bozkurt, asena, ülkücü, ulusalcı … gibi savaşı kutsayan güvenlikçi-militaristler var!
**Konumuz: Barış – Kürt sorunu; ekranlarda barış sever ve insan hakkı savunan olmadığı gibi Kürt hatta ‘Kürt kökenli’ bile yok!
**Peki konu Kürt sorunu ise; 12 Eylül 1980, Diyarbakır Cezaevi, insanlık suçları, jitem, beyaz toroslar!… Ve Celal Başlangıç’a ‘Korku Tapınağı’nı yazdıran yaşanmışlıklar neden hiç konuşulmadı?..
Ülkedeki her dört kişide birisinin Kürt olduğu ve bunların demokratik insan haklarının engellendiği gerçeği hep inkar edildi. Ve bu sorun ülkenin kilit sorunu olarak büyüdükçe büyüdü.
Soruna çözüm olacak pek çok fırsat kaçırıldı.
Kazananlar hep sömürücü ölüm tüccarları…
Kaybedenler, her zaman Türkiye halkları oldu.
***
Nihayet 32 gün sonra 22 yılın baş sorumlusu Sn. Erdoğan da konuştu. Bu konu için bunca gündür neden sustuğunu hiç açıklamadan. Bahçeli’ye kalbi teşekkür edip övgülerde bulundu ve kısaca:
**Kürt sorunu yoktur, onlar bizim din kardeşimizdir!
**Atılan adımlar çözüm için değil, bir girişimdir.
**Değişen-değişecek bir şey yok eski günler devam edecek… Demek istedi.
Hemen sonra; “Kürtlerin seçme-seçilme hakkı yoktur!” dercesine yıllarca denediği demokrasi dışı bir projenin tekrarı için düğmeye bastı:
31.10.2024 (beş gün önce) Türkiye’nin en büyük ilçesi İstanbul-Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i bilindik bir kurguyla tutuklandı ve hüküm kesinleşmeden yerine “Kayyum” kişi atandı.
04.11.2024 (bugün) de erken saatte Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan ve Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük görevden alındı, bu seçilmişlerin yerine, “Kayyum” kişiler atandı.
Demek ki nefretleri kinleri bitmemiş ki Kürt halkının; barış, demokrasi, eşit vatandaşlık istekleri ile iradelerine bir kez daha zincirler vuruldu!
Yukarıda “tokalaşma” için birkaç “acaba” sıralamıştım ya, ekleri de var :
Acaba; bu bir havuç mu?
Acaba; “İyi-polis-kötü polisçilik mi?
Acaba: bu bir “avcı kekliği” taktiği mi?
Acaba; samimi mi, demokratik-barışçıl bir “çözüm süreci” başlatır mı?
Acaba, 22 yıllık iktidarın rakiplerini bölüp parçalamak başarısız kılmak için yeni bir kurgusu-oyunu mu?
Ve en sonunda da: “Osmanlı’da oyun bitmez” dedirttiler!
Emin Toprak – DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Ok.(1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisans tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.