"Enter"a basıp içeriğe geçin

Eğitimde Kaplumbağa ile Salyangoz Yöntemi!



Sevgili meslektaşım, öğretmenlik yolculuğunda güncel kalmak istiyorsan sadece derse girer, anlatır, çıkarım tarzında bir meslek olmadığını, bu işin aynı zamanda bir fedakârlık ve tutku olduğunu bilmelisin. Fedakârlık bir adanış biraz da yanmaktır aslında.

 Bu tutku ise, eksi kırk derecede sizi ısıtan ateşin kıvılcımları gibidir hem içimizi hem dışımızı ısıtır. Tutkuyu canlı tutmak, ateşin harlanmasına bağlıdır ve oradaki insan kalitesine. Öğrencilerimize en iyi şekilde faydalı olabilmek için sürekli öğrenme ve gelişme halinde olmalıyız. Ne kadar başarabilirsek, en azından niyet böyle olsun!

Sürekli öğrenme, İstanbul’un en uzun mesafesinde gidip gelen “500 T” otobüsünde yolculuk yapmak gibidir; her durak yeni keşifler sunar. Ancak uyumadan yolculuk yapmalısınız. Yani gözler açık olmalı, dikkat en üst seviyede olmalı ki kendimizi sürekli besleyebilelim.

Sürekli yanacağız, yanarken parlayacağız. Öğretmenin yanması gönlünün ve cebinin dolu olmasına, kafasının rahat olmasına, merak duygusunun canlı olmasına bağlıdır, biraz da.

Öğretmenin iç motivasyonu her daim toprağa yeni dikilen bir filiz, oyuna koşan bir çocuk, yağmuru bekleyen toprak, hasadı bekleyen çiftçi gibi olmalı. Olmalı, olmalı da bu nasıl olacak?

Öğretmenin de arada bir çocuk olmaya, dinlemeye, dinlenmeye rutinin dışına çıkıp farklı heyecanlardan tatmaya, gönlünce harcamaya ihtiyacı vardır. İç motivasyonu besleyen kanallar olmalı ve bu kanallar açık olmalı.

Okul içinde dışında, şehir içinde dışında, sporda, sanatta, kâh denizde kâh karada, yemekte, müzede, Uludağ’da Palandöken’de, tantuni sofrasında doyabileceği zamanların olması ve bu zamanların mesai saatleri içerisinde olması -en azından bir kısmı için- gerekiyor.

Ancak sürekli yanan, sürekli başkasını destekleyen bir yapı, sistem, bünye, buluş yok ki öğretmen böyle olsun! Nükleer santrallerin bile bir ömrü var. Hep enerji verse de bir gün ömrü bitiyor. Evet, bu uzun ve yeni sorulara yelken açan anlamlı girişten sonra gelelim neler yapacağımıza.

Öncelikle, “Neden branşımızla ilgili gelişmeleri takip etmeliyiz?” sorusuyla başlayalım.

Gelişmeleri takip etmek, okyanusa açılmaktan daha zor olabilir. Çünkü güncel bilgilere hâkim olan bir öğretmen, öğrencilerin merakını tetikler, onlara ilham verir ve öğrenme sürecini daha keyifli hale getirir. Bir öğretmen, her daim yanan ve cehaleti bilgelikle değiştiren kişi olma yolculuğunu sürdüren kişidir.

Sürekli değişen eğitim sistemlerine ve öğrenci profillerine ayak uydurabilmek için öğretmenlerin de öğrenme yöntemlerini ve stratejilerini, her gün yürüdüğü yolu, çoraplarını koyduğu yeri, kitap okuduğu koltuğu, belki de okuduğu alanı güncellemesi gerekir. Değişim, Göksu nehri gibi akmalıdır; durmamalıdır ki durmuyor. Göksu nehrinin bu kıvrımlarında dört mevsim akmak ve etrafa hayat vermek zor. Emek, merak, sabır, yenilik vb. ister.

Peki, branşımızla ilgili gelişmeleri nasıl takip edebiliriz?

Bunun için birçok yol var. Profesyonel dergiler ve kitaplar okuyarak, alanımızdaki en son araştırmalardan haberdar olabilir, farklı bakış açıları kazanabilir ve kendi öğretim yöntemlerimizi geliştirebiliriz. Meslektaşlarımızı dinleyebiliriz.

Her yeni bilgi, farklı metotların olduğu bir odanın kapısını açan anahtar gibidir. Seminer ve konferanslara katılarak, alanımızdaki uzmanlarla bir araya gelerek bilgi alışverişinde bulunabilir, yeni teknolojileri ve uygulamaları öğrenebiliriz. Online platformları kullanarak, sosyal medya, eğitim blogları ve online forumlar gibi platformlarda yer alan paylaşımları takip ederek, diğer öğretmenlerin deneyimlerinden yararlanabilir, yeni kaynaklara ulaşabiliriz.

Yeter ki o iç motivasyon biz de olsun! Bunu sağlamak önce bize sonra okul idaresine ve yukarıya doğru kim, hangi makam varsa onlara düşer.

Bu kaynaklar, bir hazine sandığı gibidir aslında sizi zenginleştirir ve diri tutar. Arada bir ya da sürekli kullanın, kullanın ki güneş yeniden doğsun, yerdeki taşın sesi yeniden fark edilsin. Öğrencilerimizden geri bildirim alarak, onların ihtiyaçlarını ve öğrenme tarzlarını daha iyi anlayabilir, derslerimizi bu doğrultuda şekillendirebiliriz.

Bütün bunları yapmak için de öğretmene mesai saatleri içerisinde sadece ders saati yükü değil; okuma, yazma, görüşme, düşünme, dinlenme, üretme zamanları vermeliyiz. Vermeliyiz ki on beş yirmi saatlik derste, kırk saatlik kaliteli iş yapabilsin. 

Unutmayalım ki, öğrencilerimiz bizden sadece bilgi değil, aynı zamanda davranış, konuşma, mizah, giyim, ilham ve daha birçok şey alırlar. Sizden alınan bütün bu iyi değerler, bir kuşun kanat çırpışı gibidir; onları daha yükseklere, güzel olana uçurur, uçurmalı.

Sürekli öğrenmeye açık olan, yenilenmek isteyen bir öğretmen, öğrencilerine de bu konuda örnek olur. Aynı sistemle, yöntemle devam edenler mutlaka tökezler. Ne kendisine ne de öğrenciye faydalı olamaz, diyerek konuyu ve durumu özetlemiş olalım. En azından yöntemin zamanı, muhatabı, sunma şekli değişecektir ki aksi düşünülemez.

Öğretmende değişim, merak, yenilik, umut, heyecan olmalı, olacaktır zaten. İki günü müsavi olan aldanmıştır.

Sonuç olarak, öğretmenlik, durağan bir meslek değil, sürekli değişen ve gelişen bir dünyada ilerleyen dinamik bir süreçtir. Bu süreç, bir rüzgâr gibi, yön değiştirir. Bu süreçte başarılı olmak için kendimizi sürekli güncellemeli ve öğrenmeye açık olmalıyız. Bu aynı zamanda bir sorumluluktur, biz öğretmenler için.

 Bu sorumluluğu taşımak gerçekten de zor iştir kıymetini bilene. Sırtında en az elli kilo ile bir dağın zirvesine zorlana zorlana çıkmak gibidir. Evet, zorludur ama değerlidir. Gelişen ve dönüşen; zamanı, teknolojiyi, müfredatı takip ederek her gün dersine girdiğimiz öğrencilerimize en iyiyi sunmaya çalışmalıyız.

“Her öğrencinin potansiyelini en üst düzeye çıkaracak öğretim yöntemleri geliştirmeliyiz.” İddialı ve zor bir cümle ancak bu doğrultuda yola revan olmak önemli. Bütün bunları yani geliştirilen yöntemleri, sindirecek ve uygulayacak zamanlar istemeliyiz.

Öğretmenin buna zamanı olmalı. Öyle “Hemen oluversin!” diyenlere de bir domatesin bile olgunlaşmak için üç beş ay zaman istediğini hatırlatalım.

Öğretmen, bir ressam edasıyla eğitimi bir tuval gibi düşünüp her fırçanın darbesinin özel olduğunu bilmeli. Tuvale vurduğu her fırça bir öğrenciyi temsil edecek ve ona göre kompozisyonunu oluşturacak. Biri bulut kadar narin, hafif ve saf iken bir diğeri coşkun akan bir nehir, sakin bir göl, başkası kurumuş bir dal parçasını temsil edebilir.

Ressam, yani öğretmen bütün bunları yerli yerine koymalı, koyabilmeli ki her biri anlamlı olduğu en güzel yeri bulsun. Tabi önce öğretmenin yerini beğenmesi, mutlu olması önemli.

Teknolojinin eğitimde kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Teknoloji, eğitimde zaman zaman işe yarayan araba sinyali gibidir. Trafikte işi kolaylaştırır. Öğretmenler olarak, öğrenme süreçlerini daha etkili hale getirmek için teknolojik araçları etkin bir şekilde kullanabilmeliyiz.

Online öğrenme platformları, etkileşimli tahtalar ve çeşitli web 2-3-4 eğitim uygulamaları gibi araçlar, öğrencilerin öğrenme deneyimlerini zenginleştirebilir. Bunları da çok abartmadan yerinde ve zamanında tadımlık kullanmalıyız. Bu araçları eğitimin amacı gibi görmeyin. Onlar sadece kolaylaştırıcı birer araç, o kadar!

Okul kütüphaneleri öğrencilerin bilgiye ulaşabilmeleri ve okuma alışkanlığı kazanmaları için önemli bir kaynaktır. Kütüphaneler, bir bilgeden çok daha fazlasını aynı mekânda görmek için en güzel yerdir.

Öğretmenler olarak, öğrencilerimizi kütüphaneye yönlendirerek, onların araştırma yapma, kitapla haşir neşir olma, kitap kokusunu teneffüs etme, eleştirel düşünme ve bilgiye ulaşma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabiliriz. Kütüphane havasını soluması bile çok değerli.

Her çocuk kendi zekâsına göre, bir eser üretir, bir şey ortaya koyar. Biz onlara imkân verelim, her birini kendi zekasına göre değerlendirme yöntemleri olarak sadece sınavları değil; spor, sanat, özel yetenekler, proje tabanlı öğrenme, portfolyo değerlendirme yani sürecin değerlendirilmesi çocuk her ne yapıyorsa yazılı, sözlü, ortaya koyduğu herhangi bir eser, başarı, liderlik gibi farklı yöntemleri kullanarak öğrencilerin gelişimlerini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirebiliriz.

Doğru olan da bu. Kaplumbağa, kaplumbağa şartlarına göre; salyangoz, salyangoz şartlarına göre değerlendirilmeli. Biz ise dikey ve düz bir duvara kaplumbağa tırmandırmaya çalışıyoruz. Ondan sonra da zavallı kaplumbağa kafa göz, kol bacak dağıtıyor. Savaştan çıkmış gibi oluyor. Yazık değil mi?

Bu yöntemler, birçok detayı belirginleştirir. Her çocuğun ne olup olamayacağını netleştirir. Öğretmenlerin gözlemleriyle, çocukların ortaya koyduğu her türlü ürün değerlendirilirse herkes üniversite kapılarında öylece gereksiz yere zaman harcamaz. Üniversiteyi bitirdiğinde hayatın gerçekleriyle yüzleşir ancak atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiştir.

Bu öneriler, bir harita gibi düşünebilirsiniz; size yol gösterebilir ve sizi hiç bilmediğiniz mekanlardaki en leziz yemeklere ulaştırabilir. Haritayı kullanmak size kalmış.

Değerli meslektaşım, sözün özü, zamana, ortama, şartlara ve gelişen teknolojiye karşı asıl değerlerimizden taviz vermeden yenilikleri tanımalıyız. Kaçarak değil üstüne giderek, anlayıp, araştırıp lehimize çevirerek kullanmalıyız vesselam! Yapabileceklerimizi yapmaya gayret edelim, yeter!

Yenilenirken eskiyi unutmadan ilerlemelisin.

Eskisi olmayanın yenisi; delisi olmayanın velîsi olmaz!”