"Enter"a basıp içeriğe geçin

“Her Öğrenci Bir Yıldız” “Gönüllere Dokunabilmek!”

Sınıf ortamı her ders için bir tiyatro sahnesi gibidir.

Öğretmenin elinde, zihninde, hayallerinde olan ve her an canlı canlı oynanan bir tiyatro sahnesinden bahsediyoruz. Her öğrenci sahnenin bir parçasıdır ve birer satranç taşı gibi, öğretmenin ustalıkla yönlendirdiği oyunda yer alır ve kendisine verilen rolü en güzel şekilde yerine getirir.

Öğretmenin işi, sınıfın içindeki gizli hazineleri bulmak, onu parlatmak ve sunmak olacaktır. Bir define avcısı gibi sessizce işini halleder, öğretmen. Öğretmen bu süreçte sabırlı olmalıdır. Öğrenciler de kelimeler ve cümleler gibidir.

Cümleye göre anlamı değişen kelimeler gibi; derse göre, zamana göre değişen öğrencileri de unutmayalım. Her öğrencinin kendine özgü bir gelişim süreci vardır. Onlardan her daim aynı performansı, tepkiyi beklemeyelim.

Dersi bir gemi yolculuğuna benzetirsek öğretmenin de bir kaptan gibi hareket etmesini bekleyebiliriz. Dalgaların coşkulu dansı içinde, öğrencilerin dikkatini çekmek için suda zıplayan ve takla atan balıkları izleyin diyebilir. Kaptan, rotasını her an yeniden değerlendirmelidir. Sınıfın atmosferi bir dönme dolap gibi değişir.

Öğretmen, bir sanatçı gibi, her oyunla bir tiyatro sahnesi oluşturur; her öğrenci, bu sahnenin bir parçasıdır ve kendi rengini sahnede canlandırır ve seyirciye oyununu sunar. Her bir öğrenci, sahnenin yıldızıdır. İstisnasız her öğrencinin bir rolü olmalı, öyle dekor gibi duran öğrencilerin olmadığı bir tiyatro sahnesi olmalı sınıf ortamı.

Eğitim, öğrencilerle öğretmen arasında bir şifre, şiir, sessiz bir ahenk gibidir; öğrenciler, öğretmenin yönlendirmesiyle adım adım ilerler, her bir adımda kendi potansiyellerini keşfederler. Erken keşfedilenlerin yanında yıllar sonra topraktan çıkan ve üç beş haftada uzayan bambular gibi olanlar da vardır.

Her öğrenci kendi hızında gelişir. Onlar uzun süre toprağın altında bekler, bekler ve bekler; sonra bir anda dört-beş yıllık açığı kapatıverir. O yüzden öğretmen sabretmeli. Sabretmeli ki bütün bu güzelliklerin yeşermesine imkân tanıyabilsin.

Bir öğretmen, sadece bilgi aktarmakla kalmaz, aynı zamanda öğrencilerin gönüllerine dokunur, onları hayata hazırlar. İşte bu, eğitimin gerçek gücüdür; öğrencilerin gözlerindeki parıltı, öğrenme sürecinin ete kemiğe bürünen kısmıdır.

Gönüllere dokunmak, öğretmenlik mesleğinin özüdür.

Perdesiz bir ev, halısız bir zemin, renksiz bir gökyüzü, balıksız bir okyanus, yağmursuz bir toprak, pilavsız bir kuru neyse çocukça eğlencesi olmayan oyunlardan, esprilerden uzak bir ders de öyledir. Çocukça olan küçük şeylerle, yani kısa sürecek oyunlarla eğlenceli ve etkili dersler yapılabilir.

Kısa molalar, uzun etkiler oluşturabilir. Çok değil üç beş dakikalık oyunlar, inanın çok şeyi değiştirecektir. Bunu tecrübe eden binlerce öğretmenin olduğunu yakinen biliyorum.

Dersin hiç olmadık yerinde bir öğrenci, “Hocam siz en çok hangi rengi seviyorsunuz?” sorusunu soruverir. Bazen böyledir işte! Öğrencinin merak ettiği şey; kök, ek, iskelet, çember, üçgen değil de arabanızın markası, kedinizin adı, memleketinizin bir dağı olabilir. Öğrenci, öğretmeninin insan yönünü görmek ister.

Eğitim sahnesi, hayatın kendisi gibi, bazen karmaşık, bazen eğlenceli, ama her zaman öğrenme ve keşfetme dolu bir maceradır.

“Her çocuk özeldir.”

Bunu asla unutmayın! Hangisinin hangi mevsimde nasıl ne şekilde açacağını asla bilemezsiniz. Kardelen gibidir bazıları; bir kış günü bütün canlılığıyla karların arasından öylece uzanıverir yukarılara. Her öğrencinin büyüme zamanı farklıdır.

Sonbaharda açan kasımpatılar vardır, öğrenciler arasında da. Vakitsiz zannederiz ancak o bir kasımpatı. Kasımpatılar da sonbaharın renkli, sevilen çiçekleridir. Ayçiçeği ve petunya gibi yaz çiçekleridir birçoğu da.

İlkbaharda açan çiçeklerin sayısı bir hayli fazladır elbette! Gördüğünüz gibi tabiatın örnekleri bizim için en güzel örnek değil midir? Tabiat böyleyken biz neden tüm öğrencilerin “kardelen” ya da “kasımpatı” olmasını isteriz?

Her mevsim, kendi güzelliklerini getirir. Akademik başarı her öğrenci için mümkün değildir. Her öğrenci kendi kapasitesine, yeteneğine ve ilgisine göre yol almalı. İşte biz buna fırsat vermeliyiz, ortam hazırlamalıyız!

Her biri kendi dalında, kendi mevsiminde güzeldir.

Bizimkisi hangisinin hangi zamanda hangi oyunla, hangi eğitimle ilerleyebileceğine odaklanmak olmalıdır. İşte bu güzellikleri oyunlarla ortaya çıkarabiliriz. Tadını kaçırmadan, dozunda oyun; öğrenciyi her daim neşelendirir ve onu derse katar. Öğrenme süreci, sürekli bir keşif yolculuğudur.

Her öğrenciye bir şekilde temas etmek ve onların gönüllerine dokunmak olmalıdır asıl işimiz, vesselam!