Affan, küçük bir kasabada yaşayan on üç on dört yaşlarında bir genç kızdı. Babası kitapçıydı ve evlerinde kitaplarla dolu bir odası vardı. Affan, çocukluğundan beri kitapların eğitici ve öğretici aynı zamanda eğlendirici dünyasında kaybolmayı severdi. Kitaplar onun sırdaşı, hayata ve dünyaya açılan kapısıydı. Harçlıklarını genelde kitaplara harcardı ve bundan büyük bir zevk alırdı. Etrafında bulunan insanlara da zaman zaman kitap hediye eder, onların da okuması için elinden gelen gayreti gösterirdi. Ancak kasabadaki birçok kişi, onun kitap okumaya bu kadar düşkün olmasını anlamıyor ve ona, “Gerçek dünyayı keşfetmeli, kitaplarda yaşamamalısın.” diyorlardı.
Sahi, bu insanların gerçek dünya dediği de neydi ki?
Kitaplar da gerçek dünyada yaşayan insanların yaşadıkları, hayalleri, umutları değil miydi?
Kasaba, gençlerin genellikle kitap okuma alışkanlıklarıyla dalga geçtiği bir yerdi. Affan ise her fırsatta bir kitapla dolaşıyor, kitaplarını korumak için küçük bir sırt çantasıyla geziyordu. Bu durum, Affan’ın sadece zihinsel değil, aynı zamanda toplumsal bir zıtlık yaşamasına neden oluyordu. Bir yerde zıtlık varsa mutlaka bir gelişme söz konusudur.
Bir gün, Affan’ın kasabasına yeni bir öğretmen geldi. Bu öğretmen, Bayan Mihriban, gençlerin sadece kitaplara değil, aynı zamanda gerçek yaşama da odaklanmalarını savunan biriydi. Affan ile Bayan Mihriban arasında bir çatışma başladı. Bayan Mihriban, Affan’a kitapların sadece birer kâğıt yığını olduğunu ve gerçek hayatın deneyimlenerek öğrenildiğini söylüyordu. Affan ise kitapların insanın bakış açısını genişlettiğini, farklı dünyaları keşfetmenin önemli olduğunu savunuyordu. Kitaplarda yazılalar da gerçek hayatın deneyimlenmesiyle şekilleniyordu aslında. Bayan Mihriban’ın söyledikleri Affan’ın savundukları ile aynıydı aslında ancak Affan kitaplarda olanı onlara bir türlü anlatamıyordu. Onlar da okumadıkları için gerçek hayat da gerçek hayat deyip gidiyorlardı.
Bu zıtlık, kasabadaki diğer gençler arasında da yankı buldu. Affan’ın en yakın arkadaşı Ressam Nisa, kasabanın popüler gençlerinden biriydi. Ressam Nisa, sık sık Affan’a:
“Bırak şu kitapları, gerçek hayatı yaşa!” diyordu. Ancak Affan, kitaplarla beslenen zihninin ona sunduğu değeri ve farklı bakış açılarını savunmaktan vazgeçmedi. Ressam Nisa da aslında resim yaparak kitaplarda yazılı olanı resimleriyle ifade ediyordu. Hayatı farklı bakış açılarıyla yorumlayan iki farklı insan.
Bir gün kasabada bir film festivali düzenlendi. Festivalde, Affan’ın en sevdiği kitaptan, Maceralar Mecelleden, uyarlanan bir film de gösterilecekti. Bu, Affan için büyük bir fırsattı. Ancak filmi izlemek için bile olsa kasabadaki gençlerin çoğu festivali ciddiye almıyor, kendi aralarında dalga geçiyorlardı.
Festival günü geldiğinde, Affan heyecanla filmi izlemeye gitti. Ancak salon neredeyse boştu. Affan, kendisine “Bu filmi kaçıranlar gerçekten bir şey kaybettiler.” diye düşündü. Film, Affan’ın kitaplardan aldığı ilhamı bir kez daha alevlendirdi. Ancak kasaba gençleri, filmi anlamadıklarını söyleyerek Affan’ı daha da dışlamaya başladılar.
Affan’ın hayatındaki diğer bir zıtlık da midesindeydi. Babası, kitapçı dükkanıın yanı sıra kasabanın en popüler restoranının da sahibiydi. Restoranda yemekler lezzetliydi, ancak gençlerin favorisi fast food ve hazır gıdalardı. Affan ise beslenmesine dikkat eden, organik ve sağlıklı yiyecekleri tercih eden biriydi. Özellikle de annesinin evde yaptığı kahve şekilli ve kahve aromalı kurabiyeleri her fırsatta okula getirir ve herkese ikram ederdi. Bu durum, Affan’ın sadece zihinsel değil, fiziksel olarak da diğer gençlerden ayrılmasına neden oluyordu.
Affan’ın yaşadığı zıtlıklar, kasabada birçok muhabbetin tam orta yerinde kendisine yer buluyordu. Ancak Affan, kitaplarla beslenen zihin, sağlıklı beslenme ve içsel değerlere odaklanan kalbinin önemini savunmaktan vazgeçmedi. Zamanla, Affan’ın farklılıklarını anlamaya başlayan birkaç genç ortaya çıktı. Affan, onlarla dostluklar kurarak zıtlıkların aslında birleştirici bir güce dönüşebileceğini gösterdi.
Bayan Mihriban ise zaman içinde Affan’ın tutkularını anlamaya başladı. Affan’ın kitaplarıyla beslenen zihni, öğrencilerine farklı perspektifleri göstermeye yardımcı oldu. Aynı zamanda Affan’ın sağlıklı yaşam tarzını da takdir etti ve öğrencilerine bu konuda bilinçlenmelerini sağlamaya çalıştı. Affan’ın tek başına verdiği bu; zihin, mide ve kalp mücadelesi meyvelerini vermeye başlamıştı.
Kasabada babasının işlettiği restoranın büyük bir bölümü “doğal beslenme odası” olarak düzenlenmiş; kasaba halkı ve gençleri tarafından da büyük rağbet görmüştü.
Affan’ın zıtlıklarla dolu yaşamından alınan dersle birçok insan farklı bir yaşam tarzına yelken açtı. Affan, içsel değerlere odaklanmanın, zihni, midesi ve kalbi doğru bir şekilde beslemenin önemini kavradı. Kasaba gençleri arasındaki ayrılıklar, Affan’ın farklılıklarını anlamalarıyla birleşerek toplumun daha zengin ve çeşitli bir yapıya kavuşmasına neden oldu.
Evet, hepinizi; şimdi Affan’ın işlettiği “Organik ve Doğal Ürünler Restoranına” bekliyoruz.
…
“O ayran yok mu o ayran!”
“Tadına mutlaka bakmalısınız!”
“Çayla beraber gelen kahve şekilli kurabiyeler, bu kadar mı güzel olur!”
“Afiyet olsun!”
Yazmayı seven biri. Okumak yazmayı; yazmak okumayı geliştirir. Yazdıkça ve okudukça dünyanın daha da iyi olacağına inanan birisi. Ayrıntıların önemli olduğunu fark etmeye gayret eden birisi. Güller diyarının bir kazasında dünyaya gelen yazarımız evli ve iki çocuk babasıdır. Öğretmenlik hayatına devam etmektedir. Eğitime, teknoljiye, kitaba, okumaya, okutmaya ve hayata dair yazılar kaleme alma gayretindedir.