Bugünlerde en çok tartışılan konulardan biri hukukun yada adaletin bigün herkese lazım olacağı üzerine. Bu tartışma gerçekten doğru mu, yoksa bisürü konuda olduğu gibi, bunda da tavuk-yumurta ikilemine mi gideceğiz. İkilemden kastettiğim şu, önce hukuk mu düzelecek de ardından bizler demokrasiye kavuşacağız, yoksa azıyla da olsa demokrasiye geçiş adımı atıp, onunla beraber hukuk ve adaleti düzeltip kurmak istediğimiz demokrasiyi güçlendirmeye çalışacağız.
Ben ikincisinden yanayım, çünkü demokrasiye inanmayanların da hukuku değiştirebildikleri bir ülkede doğdum, büyüdüm, yaşlılık sınırına dayandım sayılır.
Tek parti olarak CHP kuruldu ve demokrasi adına tek partinin içinde değişik görüşlere, yani esasında değişik partilere yer verildi ve bunun adına demokrasi denildi.
Mustafa Kemal cumhurbaşkanı olarak ölene kadar CHP’nin de başında kaldı.
İsmet İnönü cumhurbaşkanı olarak çok partili döneme kadar ve daha sonrasında da CHP’nin başında kaldı.
Demokrasi geliyor zannedilsin diye çok partili döneme geçişte CHP’den ayrılanların kurduğu partinin adı Demokrat Parti oldu.
Mustafa Kemal’in ölümünden sonra kısa süreli de olsa partinin başkanlığına Celal Bayar geçti. Parti kongresinde İsmet İnönü yerine Celal Bayar kazansaydı ayrılıp Demokrat Parti’yi kurar mıydı, bu çok fazla tartışılmadı.
Çocuklara okullarda cumhuriyetin önemi anlatıldı ama demokrasiden çok fazla bahsedilmedi. Sonuç olarak okumuş gençlik büyüdükçe demokrasi yerine cumhuriyete önem verdi.
Bütün darbeler ve darbe girişimleri demokrasi adına yapıldı ama hiçbirinde demokrasi gelmedi, ancak adalet ve hukuk sistemi her seferinde değiştirildi. Zaten demokrasi adına kurulan cumhuriyette Türk Ceza Kanunu İtalya’nın faşist yasalarından devşirilerek yapıldı ve herşey devletin izin verdiği oranına indirgendi.
Öyle bir konuma geldik ki, demokrasiye geçelim diye 12 Mart darbesinin hava kuvvetleri komutanı Muhsin Batur az kaldı cumhurbaşkanı olacaktı, hem de 12 Mart darbesine karşı çıkan CHP’nin adayı olarak, hem de 12 Eylül darbesinin başbakan yardımcısı Turgut Özal “Demokrat” diye tanıtılıp ilk dinci iktidarın kurulmasına neden olundu.
Bütün bunlar olurken demokrasiye 1 gün bile geçmedik ama yasalar ve anayasalar devamlı faşistleşti.
Erdoğan iktidara geldiğinde demokrasinin bir amaç değil araç olduğunu ve kendisinin şeriatçı olduğunu açıkladı ve ilginç bir şekilde desteklendi kendisine “SOL” adını veren bir kesim tarafından. Erdoğan demokrat olmadığını hem ağızdan hem de yaptıklarıyla açıkladıkça, o kesim kendisini gelmiş geçmiş en demokrat başbakan diye tanıttı. Şeriat açıklamasına “Düşünce Özgürlüğü” diyenler anayasanın 2. maddesi olan laikliği hiç ağızlarına almadılar. Oysa yapılan anayasal bir suçtu ve geriye, otokrasiye giden yada çağrı yapan bişey asla demokrasi ve özgürlük olamazdı.
O dönem Avrupa Birliği’ne gireceğimizi sandılar ve yasalar değiştikçe demokrasinin geldiğine inandılar. Oysa yasa değişikliği başka bişeydi, insanların, bireylerin demokratlaşması başka bişeydi. Mesela işkence yasası AB’nin isteği doğrultusunun değiştiği hafta bir karakolda Aydın isimli bir genç polislerin dayağı sonucu yaşamını yitirdi.
Mesela demokrasi gelmeden, yasa değiştirerek darbenin önünün kesilemeyeceğini anlamadılar ve askeri baskılara bu iktidarda son verdiklerini sandılar. Oysa tartışma bu değildi, asker NATO ve Avrasya olarak ikiye bölünmüş ve kendi kavgasına sivilleri katmış ve onları kullanıyordu. Bu dediğim cumhuriyet kurulduğunda Mustafa Kemal’le başladı, hâlâ da devam ediyor. İnsanlar Erdoğan askere hükmediyor sandı, oysa asker Erdoğan’ı önce NATO’cu, sonra Avrasya’cı, şimdi tekrar NATO’cu tarafa çekti.
Umarım bu yazıyı okursun Faşist abi, çünkü sen hapsedildiğinde bugüne kadar karşı çıktığın demokrasiyi çok arayacaksın ve demokrasi adına değiştirdiğin yasalar seni ezecek.
O yüzden önce barış ve demokrasi.