Bazı günlerin toplumsal bellekte olumlu veya olumsuz izleri olur ya, işte 28 Şubat da ülkemizin yakın tarihine üç önemli iz bırakmıştır. Bugünleri, iktidar- muhalefet birliktelik ve çelişkileriyle ele alırsak :
28 Şubat 1997 günü; ‘Çankaya Köşkü’nde toplanan Milli Güvenlik Kurulu, aldığı demokrasiye aykırı kararı ile ülkeyi yöneten politik güce askeri bir darbe yaptı. Bu militarist anlayışa karşı çıkması gereken bazı muhalefet unsurları mitingler yapıp alkışlamış, büyük çoğunluk ise sessiz ve tepkisiz kalarak dolaylı bir olumlama desteği vermiştir.
28 Şubat 2015 günü; ‘Dolmabahçe Sarayı’nda bir masa kuruldu ve yıllardır süren barış çalışmalarının kazanımı olan 10 maddelik bir uzlaşı imzalandı.
Bu uzlaşı; yıllardır ülke kaynaklarını savaşa harcayan, nice acı ve ölümler nedeni olmuş Kürt sorununu, barış içinde çözmeyi amaçlamıştı. Böylece kısa bir süre önce yapılan ‘akil görüşmeler’ sonucu susturulan silahların, durdurulan ölümlerin sağladığı çatışmasız, güvenli, huzurlu günleri sürekli olabilirdi. Ama olmadı!
Halkımız daha bunun sevincini yaşamadan, süreci hazırlayan irade, tek adamın egosuna yenik düştü, imzalar yok sayıldı, barış masası devrildi! Yeniden başladı savaş çığlıkları, uçaklar bomba yağdırdı, tanklar çiğnedi, katliamlar başladı, bir daha demokrasi ve halkımız yenik düştü.
O günün muhalefeti, zaten bu barışçı süreci hiç benimsememiş ve her adımına karşı çıkmıştı. Tek kişinin bu sorun çözücü toplumsal süreci bitirmesi onların çok hoşuna gitmişti. ‘Biz zaten böyle olacağını biliyorduk!’ dercesine ‘bilmiş’ olmanın sevincini yaşıyorlardı.
28 Şubat 2022 günü; ‘Bilkent Otel Konferans Salonu’nda; CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi genel başkanları “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni”ni imzaladı.
Buluşma nedenlerini özetlersek:
*20 yıllık AKP iktidarında her şeyi tek kişinin belirlemesi,
*Yolsuzlukla ekonominin çöküşü, yokluk ve iflasların artması,
*Demokrasi ve hukuk ilkelerinden uzaklaşılması,
*Yönetimdeki denge-denetim sisteminin çökmesi,
*Parlamento ve diğer kurumların işlevlerini kaybetmesi,
*Ülkede kindar bir kutuplaşma ve huzursuzluk olması,
*Dünya çapında yalnız kalınması… vb. gibi.
Bu yaralarla, halkı inim inim inleten iktidara karşı çıkan bir muhalefeti tabii ki saygın görür ve alkışlarım. (Fakat burada, bir parantez açıp azıcık eleştirmek isterim: Katılımcı 6 partinin eşitçe sunum yapması doğru, sadece 6 erkek sunucu olması ise çok yanlış! Birkaç gün sonra, ‘8 Mart Kadınlar Günü!’ Peki, acaba o gün ne diyecekler! Keşke doğadaki sayısal cinsiyet eşitliğini de biraz düşünselerdi.).
Evet, yukarıda bu birlikteliği saygın görüp alkışladım, fakat bu alkışlarım, sadece belirlenen amaç içindi. Oysa, onların bu amaca varmak için izledikleri yol, yöntem ve matematikte pek çok yanlış var.
Çünkü:
Masaya oturanları da bu iktidar gibi savaş yanlısı! Önce barış demedikleri için de Kürt sorununu, demokratik hakları vererek çözmek istemiyorlar. Bunun için ülkedeki canlı ve kaynakları yok eden savaşlara, uçak, füze, bomba, tank gibi ölüm silahlarına izin veren ‘teskere’lere evet diyorlar.
İktidar gibi bunları da Kürt karşıtlığı bir arada tutuyor. Bunlar da: ‘Herkes Türk’tür! Herkes Türk olmalıdır’ anlayışındadır.
Masada olmayan HDP ise, hakları, inançları, emekleri, baskılanan kadın, çocuk, doğayı, Kürt’ü, Alevi’yi, çok renkliliği savunur. Savaş değil barış ve demokrasi istiyor. Bunun için de en dinamik en politik seçmeniyle üçüncü parti olmuştur.
Masadakiler, seçimde olası bir sayısal yetersizliklerini sinsi bir öngörüyle gidermek istiyorlar:
“Kürtler mecburen bize oy verecek!” Öyleyse:
“Kürtler ve onların hakları öte gitsin, oyları beri gelsin!”
Bu: “ben istemem, yan cebime koy” kurnazlığı yüzünden HDP masada yok!
Peki, HDP neler istiyor ki birlikteliğe davet almıyor:
Türk Dil Kurumu internet sitesi, ‘Dilimiz Kimliğimizdir’ cümlesi ile başlar. Bu söz, dili olmayanın kimliği olamaz demektir! Bu gerçekten hareketle onların ilk isteği ‘kimlik’ sorunudur; anadil, inanç, kültür, kişi adları, tarihten gelen coğrafya isimleri üstündeki kısıtlama ve yasakların kalkması… Seçimlerle belirledikleri vekilleri, belediye teşkilatlarına yani iradelerine dokunulmaması, coğrafyalarında işlenen suçlar için ‘cezasızlık’ uygulanmaması vb. benzeri eşit, özgür, yurttaş olma istekleri vardır.
HDP, 27 Eylül 2021 günü bir deklarasyon yayınlamış ve çok beğeni almıştı. Bu bildirinin 11 ara başlığı şöyle sıralanıp detaylandırılır:
Güçlü demokrasi / tarafsız ve bağımsız yargı / kayyım rejimi değil halk iradesi / Kürt sorununda demokratik çözüm / barışçı dış politika / kadına özgürlük ve eşitlik / ekonomide adalet / kamu yönetiminde liyakat /doğaya saygı / gençler için özgür yaşam / demokratik anayasa.
Bizim yörede bir iskambil oyunu olan ‘Altı Kol’ çok oynanır. Oyunda, gizli jest ve mimiklerle bilgi verilen iki liderin emir ve taktikleri geçerlidir.
Şimdi bizde de altı kol masası kurulmuş ve oyun başlamıştır artık.
Haydi bakalım rastgele…
***
Yazımızı hem güldüren hemde düşündüren bir konu ile noktalayalım:
İzlediğim bir dizide, boşanma davalarıyla ünlenmiş bir hukuk bürosuna 90 yaşını aşmış bir çift başvurur, başvuru konusu kısaca şöyle:
Kadın, kocasının 40 yıl önce başka bir kadına yazdığı mektubu bulur ve bu kadının da 20 yıl önce öldüğünü öğrendikten hemen boşanma davası açar…”
Bu kurguya benzer, fakat gerçek bir olay da birkaç gün önce TBMM’de yaşandı:
HDP’li Milletvekili Semra Güzel’in yıllar öncesi sözlüsü ve daha sonra PKK militanı olan birisiyle: “Çözüm Süreci”nde çekilmiş fotoğrafları bulunmuş. Ve bu kişi 4-5 yıl önce bir çatışmada öldürülmüş…
Yıllar geçmiş, Semra Güzel yasal yolları izleyip milletvekili seçilmiş… Şimdi konu suçun şahsiliği ilkesi unutularak meclise gelmiş ve HDP hariç tüm partilerin oylarıyla dokunulmazlığı kaldırılmış.
İnsan sözlüsüyle el ele tutuşarak fotoğraf çektiremez mi?
Ey ülkede yargı çökmüş diye her gün demeç veren muhalefet, Semra Güzel’i hangi yargıya teslim ettiniz?
Eğer, bu mantıkla arşivler azıcık taranırsa, kim bilir kimlerin, kimlerle sarmaş dolaş olduğu, el pençe durduğu, diz çöktüğü ne çok fotoğraf ve ‘tapeleri’ bulunur.
Emin Toprak- DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Ok.(1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisan tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.