Yıllar önce, iş arkadaşlarıyla bir akşam yemeğinde iken, arkadaşlardan bir tanesi, o an televizyonda gördüğü bir yılanın büyüklüğüne hayret ederek, bizim de bakmamızı istedi. Benim sırtım dönük olduğundan, oralı olmadım, geçiştirmek için de “görmemin hiç gereği olmadığını, zaten kabre girince yeterince yılan göreceğimizi” gayr-i ihtiyari ifade ettim.
Masada oturan arkadaşların donup kaldığı o an, hala zihin arşivimde, anı fotoğrafları klasöründe kayıtlıdır. Esasında söylediğim şeyden ben de irkilmiştim.
Daha sonra o anı hatırladıkça iyice düşünme fırsatım oldu. Anladım ki bizi korkutan şey, ölüm veya kabrin kendisi değil, ölüm ve kabir anlayışımızdı. Böyle bir telakki belki yanlış olmamakla beraber, bizim gibi zayıf kişilere ağır gelmişti, muhakkak. Ancak ölümün ve kabrin dehşetini düşünüp, ölümün her an gözlerinin önündeymişçesine kendini hesaba çekenler de yok değil. Tabi, bu kişilerin bizlere sayıları mechul olduğu gibi, kendileri de mechul, malesef.
Burada, “ölüm” konusuna başka bir açıdan bakıp, acı bir gerçek olmasıyla beraber, terapi olarak kullanıldığında birçok hastalığa iyi geldiği gerçeğini hatırlatacağım:
Günde birkaç dakika ölüm terapisi, insanın sonu gelmez isteklerine karşı “dur” diyen, ikna kabiliyeti oldukça yüksek bir uyarıcıdır. Yolunu şaşırmaması için ikaz ışığıdır, yolculara.
Ölüm terapisi nefsi dizginleyen, azgınlaşmasını önleyen, bu sebeple de insanın başını belaya sokacak çoğu hadsizliklerden korur insanı.
Ayrıca sıkıntılı anlarımızda da ölüm terapisi tesirli bir ilaçtır: Bize, bu sıkıntıların bizle mezara girmeyeceğini, bir gün kaybolup gideceğini telkin eder.
Ölüm terapisi, bize, ölmediysek hala şansımız olduğunu hatırlatır, yapacağımız büyük şeyler, büyük değişimler için. Ölüm terapisi kabirlerde yatan milyarlarca insandan daha şanslı olduğumuzu fısıldar kalbimize. Onların bir saniyelik geri dönmek istemelerine karşın, bizim hala belki de milyonlarca saniyemiz olduğunu. Milyonlarca liradan milyonlarca kez daha değerli saniyeler.
Ölüm terapisi bizim ruhumuzu yıkayan ilahi feyzin musluğu gibidir. O musluk açıldığında kalbimize feyz akar, o feyzle ruhumuz yıkanır. Ölmeden ruhumuzu gusleder öyle varırız Rahman’a.
Ölüm terapisi bize, unutmak isteyip de unutamadıklarımızı unutturur; daha değerli olan şeyleri fark ettirir çünkü. Ayrıca hatırlamak isteyip de hatırlayamadıklarımızı hatırlatır bize. Bize, tamir imkanı sunar, kırdıklarımızı.
Ölüm terapisi ölümü de unutturur bize. Ölümsüzlüğü telkin eder. Ölümsüz bir hayatın arefesinde olduğumuzu, bayram için hazırlık yapmamız gerektiğini hatırlatır.
Ölüm terapisi, gelinlik kızların, yapacağı düğünün hayalini kurmasıdır; şeb-i arus koymasıdır o günün adını.
Ölüm terapisi tutulan takva orucun iftarını düşünmektir. Ruhun beden hapsinden kurtulacağının, vuslatın müjdecisidir.
Ölüm terapisi insanı kensine getiren, daha sonra kendinden geçiren bir iksirdir.
O, dirilmek, diri olmak isteyeler içindir.
Ölüler için bir şey ifade etmez, ancak.
“şems-i asr”
arazrmzn@gmail.com