"Enter"a basıp içeriğe geçin

Helikopter

Bu ülke, içinde yaşadığımız toplum, coğrafya ve ötesi gittikçe çirkinleşiyor, biz suskunlar sayesinde!

Kadın cinayetleri, nasıl izah edebilirim bilemiyorum ama artık cinayetten, öldürmekten, yok etmekten sayılmıyor. Namusu temizlemek, teklifi red etmek, açık giyinmek, gülmek veya benzer suçların telafisi, bedeli, cezası sayılıyor!

At eti helalden sayıldı, sakallı ve cübbeli sayesinde!

Teciz ve tecavüz ise bademleme! Tecavüzden kadın sorumlu! Taciz ise eğitim!

Yapanların suçu yok.

Suç görüp de susanın! Görüp de karşı çıkmayanın! Görüp de isyan etmeyenin. Bizim. Bizlerin. İsyan etmeyenlerin.

Yeni değil ama yeniden başlaması, yeni olmamasına rağmen yeni olan hala yaşıyor olması, helikopter kazaları! Helikopterden düşen insanlar, siviller, göz altına alınan insanlar, devletin koruması altında olması gerekenler!

Helikopterden düşmüşler. Atılmışlar. Yaşıyor olmaları yeni. Atılmaları konusunda geçmişte de örnekler var. (1)

İnsanlar gözaltına ınacak, iki gün sonra hastanede bulunacak! Durum bu!

Ve bu olay günden bile olamayacak!

Göz altına alınan, tutuklanan, ceza evlerine koyulan her insan devletin güvencesi altında olmak durumundadır.

Yaşamları devlet koruması altında olmalıdır.

Can güvenliği konusunda endişe etmemelidir.

Gerçek böylemidir?

Ali Bolçak. 2009 yılında yapılan KCK operasyonlarında göz altına alınmıştı. Suçu büyüktü! Kendi dilinde, ana dilinde, Kürtçe mevlit okumuştu! Yargılama sonucu 7 yıl 8 ay agır hapis ile cezalandırıldı.

Cezanın amacı ıslahtır. Eğitmek ve doğruya, güzele döndürmektir. Ona verilen cezanın amacı da buydu. Bir daha ana dilinde mevlit okumamasını sağlamaktı. Ana dilinde mümkünse konuşmamasını sağlamaktı. Anasını unutturmaktı!

Ali Bolçak 2017 yılında cezasını çekmek üzere Ağrı Patnos cezaevine koyuldu. Böbrek yetmezliği ve yaşlılığın getirdiği bir çok hastalığa sahipti. En önemlisi 76 yaşındaydı.

Defalarca İnsan Hakları Derneği ve avukatlarınca cezaevinde yaşayamayacağı konusunda Bakanlığa müracaat edildi. Adli Tıp kurumu “yaşayabilir” raporu verdi.

Yaşayamadı ve yaşamdan koptu. Öldü.

Cezaevlerinde hastalık nedeniyle ölen ilk kişi değildi Ali Bolçak. Son da olmayacak.

Adli Tıp Kurumunca “içeride yaşayamaz” raporu verilen Ebru Timtik de tahliye edilmemiş ve yaşamını kötü hastane koşullarında yitirmişti.

Birçok hasta tutuklu yaşamını ya cezaevinde kaybetti ya da ölmesine bir kaç gün kala tahliye edildi!

Adalet sistemi insandan ve yaşamdan yana değilse ne olur?

Cezaevleri intikamhane olur! Nitekim oldu da.

Adalet sistemi taraflı mı?

Kesin bir şekilde “evet” diyeceğimiz kadar taraflı. Anayasaya göre “Bağımsız ve Tarafsız” olması gereken yargı ne bağımsız ne de tarafsız.

Bir savcı, hem de baş savcı, oldukça lük bir otele hem de helikopterle gidebiliyorsa, bu kadar yüksek bir gelire sahipse, hem de evlilik sonrası Cumhurbaşkanını ziyaret ediyorsa, hem de bu baş savcı, muhalefet liderlerinden Selahattin Demirtaş dosyasıyla ilgileniyorsa, hem de iddianameyi henüz hazırlamamışsa, tarafsızlık ve bağımsızlıktan söz etmek cehalet olur. (2)

İnsanlar helikopterden atılıyor ve tesadüfen yaşıyorlar!

Başsavcı, biz otobüsle gitmeye bile korkar ve hesabını çıkarırken, balayına helikopterle gidebilecek gelire sahip!

İki helikopter, iki yaşam. İlkine yaşamak denirse!

Helikopterin kapısı açıktı, gözaltına alınanlar kaçmaya çalışırken düştüler” deseler de, “gözcülük yapıyorlardı, kayalıklardan düştüler” deseler de, “Kaptan, sağda inecek var dediler, indirdik” deselerde inanmıyorum, inanmayın.

1988 yılında Silopi Derebaşı ve kısrak köylerinden toplanan Sadun, Üzeyir Arzıg, Reşit Eren, Fevzi Bayan ve iki çoban Abbas Çiğdem’le Münir Aydın, toplam yedi kişi de aynı kaderi paylaşmış, taburun içinde helikoptere koyulup yüksekten taburun içine atılmış, katledilmişlerdi!

Köylülerin karşı çıkması, cenazelere sahip çıkması ve şikayetçi olmaları yüzünden de köyleri zorla boşaltılmış, tüm köylüler sürgün edilmişti. (1)

Helikopter olayı yeni değil. Yeni olan atılanların sağ kalması. Sağ kalmalaı şans mıydı yoksa şanssızlık mı o henüz belli değil. Biri yoğun bakımda diğeri hafıza kaybı yaşamış iki insan! Yaşasalar ne olur, ölseler ne?

Bunların hepsinin suçu sessizlik. Bunların suçlusu sessizlik.

Ölümler sessizlik içinde yaşanıyor. Taciz ve tecavüz de. Her şeyin suçlusu sessizlik.

Sessizlik devam ettiği sürece de yaşadıklarımız, duyduklarımız, gördüklerimiz daha da kirlenerek, daha da iğrençleşerek devam edecek.

Ben sessizliğimi ancak bu kadar bozabiliyorum. Sesim kısılana kadar da böyle devam edecek.

Deneyin, sizler de yapabilir, sessizliği sese dönüştürebilirsiniz.

1.https://artigercek.com/yazarlar/incihekimoglu/helikopter

2.https://sendika63.org/2020/09/yuksel-kocamanin-nikah-sahitleri-ayni-hizada-duruyor-bir-gorus-ayriligi-yok-596803/