Bugün Twitter’de bir istatislik yayınlandı. Yayınlayan, bu konuda söz sahibi ve güvenilir insan Özcan Kadıoğlu idi. Tablo bir çok konuda fikir verecek kadar önemliydi.
Tabloya bakıldığında, 2010 tarihinde solunum sisteminden kaynaklı ölüm sayısı günde 67 iken, sekiz yıl sonra, 2018 tarihinde günde 144 ölüme ulaşmış! İki katından fazla! Sekiz yılda aynı sorunla ölüm sayısı artıyorsa bu konunun derhal ve ivedilikle incelenmesi lazım ama “inceleyen var mı?” Diye sorsak inanıyorum ki yoktur!
Solunum sisteminden kaynaklı ölüm oranının yükselmesinin tek nedeni ya da ana nedeni hava kirliliğidir. Termik santrallerin ve diğer fabrika bacalarının yaydığı ölümcül atıklar yüzünden ölüm oranları yükselmektedir.
Kaldı ki fabrika ve termik santrallerin saldığı tehlikeli gazlarla ilgili önlem almaları, kararnameyle artelendi!
İnsan sağlığı konusunda ciddi bir önlem olan fabrikaların ve termik santrallerinin filtre takması ve önlem alınmasının ertelenmesinin mantıklı tek açıklaması olabilir, bu işletmelerin bir kaç yıl daha azami kar yapmalarının sağlanmasıdır.
Diğer taraftan bu tablo sağlık alanında ne kadar yetersiz olduğumuzun da bir kanıtı olarak karşımızda duruyor. Yaşanan hastalıklar içerisinde sadece “solunum sisteminden kaynaklı hastalıklar” konusunda her geçen gün, her geçen yıl ölümler artıyorsa, sağlık birimleri bu konuda yetersiz kalıyor demektir!
Bu tablo, sağlık sistemimizin sorgulanması, yeniden ve en uygun biçimde yapılandırılması gerekliliğini vurguluyor.
Bu tabloyu ele almamın asıl nedeni ise son dönemde yaşamımızı temelten ilgilendiren, her günümüzü proğramlayan, sokağa çıkmamızı engelleyen, yaşamımızı kısıtlayan tedbirlerle yaşamak zorunda bırakan Corona-19 virüsüyle ilgili.
Covit-19 olarak adlandırılan virüsün bilinen öldürme biçimi, ağır solunum yetmezliğine bağlı ölümler olarak tanımlanıyor ve bu nedenle de hastaların tedavisinda solunum cihazlarının önemi artıyor.
Kısaca söylemek gerekirse, covit-19 virüsü insanları ağır solunum yetmezliği nedeniyle öldürüyor!
Ülkemizde mart başında görülen ve tedbirlerin alınmasınıa neden olan covit-19 virüsü nedeniyle bu güne kadar yaşanan ölüm, (28 Mayıs itibarıyla) 4.461 kişi.
Tablodaki 2018 verileri temel alınarak bir hesap yaparsak, bir ay içinde solunum sistemi rahatsızlığı ile (virüs olmasa da) yaşamını yitiren insan sayısı 4.320 kişi.
Corona nedeniyle üç ayda ölen insan sayısı 4.461 iken, solunum sistemi kaynaklı ölüm sayısı bir ayda 4.320 kişi, üç ayda 12.960 kişi. Corona virüsü olmasa da her ay aynı nedenlerle ortalama 4.320 kişiyi kaybediyoruz!
Bu durumda akla gelen ilk soruyu sormak istiyorum.
Corona-19 virüsü kaynaklı açıklanan ölümlerin ne kadarı gerçekten virüs kaynaklı ölümler?
Dünya Sağlık Örgütü corona-19 nedeniyle yaşanan ölümlerde otopsiyi yasakladığı için ölümlerin gerçek anlamda corona virüs kaynaklı olup olmadığını hiç bir zaman hiç kimse öğrenemeyecek!
Otopsi neden yasaklanır?
Tek nedeni olabilir. Gerçeklerin ortaya çıkmaması için!
Dünyada her geçen gün, sermaye kaybetmesin diye yaşanan hava kirliliği nedeniyle, solunum sistemi kaynaklı ölüm oranları zaten artmakta.
Şu anda corona-19 virüsü çıktığından beri virüs kaynaklı ölüm sayısından çok daha fazla “solunum sistemi kaynaklı” ölüm yaşanmakta. Virüs kaynaklı olarak açıklanan ölümlerin belkide tamamının nedeni, hava kirliliğinin tahammül edilir rakamların çok çok üzerine çıkması sonucu yaşanan “solunum sistemi kaynaklı” ölümlerdir!
Olamaz mı?
Belki de yarısı!
Sermayenin azgın kazanma hırsı nedeniyle soluduğumuz havayı yaşanamaz hale getirmesi sonucu yaşanan “solunum sistemi kaynaklı ölüm” sayısının virüs kaynaklı ölüm olarak kullanılması ihtimali düşük değildir.
Virüs varsa bile, hava kirliliğinden fazla insan öldürmüyordur!
Ve asıl sorun, virüs bahane edilerek yaşamlarımıza yapılan müdahaleler, sokağa çıkma yasakları, maske takma zorunluluğu, “sosyal mesafe” denilen insanların toplu halde bir araya gelmesinin yasaklanması gibi uygulamaların bizleri bir şey yapamaz hale getirmesidir!
İsyan yapamaz hale getirilmemizdir ki asıl istenen, yapılmak istenen, sonuçta ulaşılmak istenen durumdur.
1956 Elazığ doğumluyum
1977 Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezunum
Siyasi nedenlerle öğretmenlik yapmadım
1980 sonrası 6 yıl kadar Diyarbakır, Eskişehir ve Antep cezaevlerinde tutsak kaldım
İşçi emeklisiyim