Saklandığı yerden çıkmak için can atıyordu. İçinde bulunduğu dolap yıllardır biriktirdiği nem ve küf kokusunu bir anda yüzüne boca etmişti. Kapı tutamaçının vidası için açılmış küçücük delikten boyası kalkmış, yer yer çatlamış duvarın, küçücük bir bölümünü görüyordu. Ara sıra görüş alanına giren sakallı adam belli ki odayı bir baştan bir başa adımlıyordu. Sıkışmışlık duygusunu tüm bedeninde hissederken usulca gözlerini kapadı.
Bekir, şehrin en işlek caddesinde elleri cebinde yürüyordu. Sol tarafından akmakta olan bisiklet yolu her zamankinden daha hızlıydı.
Ayaklar, baldırlar ve pedallar hızla dönüyordu. Sağ tarafındaki cam binalar ise birbirleriyle şıklıkta yarışırcasına zerafetle gökyüzüne yükseliyordu. Yeni yüzyılın trendleri bu cam binalar olmalı diye düşünürken, sık sık uğradığı cafeye gelmişti. Bu cafeye her uğradığında hep aynı masaya oturmayı tercih ediyordu. Yine aynı masaya doğru yürürken garson: “Hoşgeldiniz.” Diye seslendi. Hoşbulduk. ” Masaya vardığında, montunu kollarından sıyırarak koltuğun üstüne bıraktı. Karşı koltuğa geçip oturdu. Belli ki montuyla konuşacakları vardı.
Garson elinde çay tepsisiyle masasına yaklaşırken, yüzünü montundan çaya taraf çevirdi. Yüzyıllardır süregelen çay bardağı ve çay kaşığı arasındaki ilişki son bulmuştu. O da artık çayına şeker atmıyordu. Çay kaşığına ihtiyaç duymuyordu. Çay bardağının ve kaşığının ne düşündüğünü ise soran yoktu.
Yanından geçen kırmızı montlu kadın cüzdanını düşürmese, belki de çay kaşığı ve bardağı ile ilgili binlerce aforizma yaratıp içerisinde ruhsal danslar gerçekleştirecekti. Yerinden hızla kalkıp yere düşen cüzdanı aldı. Elini kaldırıp “Heyyy…“ diye seslendi. Ama hızla yürüyen, yürürken de kızıl saçları rüzgarda savrulan kırmızı çizmeli kadına sesini duyuramadı.
Kızıl saçların arkasından koşmaya başladı. Rüzgarda dans eden kızıl saçlar çok huzursuzdu. Kadının tedirgin hızlı adımları Bekir’e de bulaştı. Koşan adımları önce hızlı adımlara ardından tedirgin ve en sonunda korkak adımlara dönüştü. İşlek caddenin bir sokak arkası virane evlerin silüetleri ile doluydu. Kızıl saçlı kadın, dışı yer yer sıvalı, pencereleri kırılmış, tuğlaları dökülmüş evin önüne gelince durup, hızlıca etrafına baktı. Kadınını üstündeki kıyafetler ile bulunduğu mekan arasında inanılmaz bir tezatlık vardı. İçerisinde hayat sürerken evin beyaza boyanan kapısı, paslanmış ve çürümüştü. Kızıl saçlar kapının ardında kaybolurken kapıya doğru adımlarını hızlandırdı Bekir. Kapıyı eliyle iğrenerek ittirdi.
Kapının küçücük aralığından içeriye girdi. Evin içi dışından daha kötü durumdaydı. Sarıya boyanmış duvarda bir çok yazı yazılıydı. Her gelen hayatına isyan etmiş. İsyanını da kalıcı hale getirmişti.
“Oluruna bırak olmazsa, yine bırakırsın. “
“Gidenlere söyleyin geri dönsünler. “
“Hayaller hawai, gerçekler sanayi”
“Olursa olur, olmazsa alıştık zaten. “
“Yapman gerekenden fazlasını yapma” yazan kapıdan içeriye girdiğinde, dış kapının gıcırdadığını duydu. Onca viraneliğe rağmen bu evde sağlam kalmayı başarabilen ahşap dolaba doğru hızla koştu. Dolabın kapağını açarak içine girdiğinde dünyası kararmış, küçücük vida deliğinden minicik bir ışık huzmesi gözünün bebeğine çarpmıştı.
Kızıl saçlı kadın neredeydi acaba?
Evin içinde yankılanan silah sesleri yerinden sıçramasına sebep oldu.
Bekir’in göz kapaklarında hissettiği aydınlık yok olduğunda gözünü açtı. Vida deliğini parmağıyla aramaya başladı. Deliği hissedince parmağını çekti. Kapı gıcırdayarak açıldı. Kızıl saçlı kadın karşısında durmaktaydı. İri yarı adam kafasından sızan kanın içinde yatmakta idi. Bekir elini montunun iç cebine soktu. Cebinden cüzdanı çıkartarak kadına uzatırken, elleri titriyordu. Kızıl saçlı kadın elindeki tabancayı cebine koyduktan sonra cüzdanı kaptığı gibi arkasına bakmadan odadan çıktı. Bekir kızıl saçların ardından baka kaldı. Gözü yerdeki kan gölüne dönünce hızla dolaptan çıktı. “Yapman gerekenden fazlasını yapma”yazan kapıdan dış kapıya doğru koştu. Paslı kapıdan dışarıya çıktığında
“Ellerini havaya kaldır.“
“Hemen yere yat. “
Anonslar birbiri ardınca duyuldu. Karşısında onlarca polis memuru vardı. Bekir yere kapaklandı. Bir polis memuru sırtına bastırıp kollarını kelepçeledi.
“Asla yapman gerekenden fazlasını yapma. “
1986 yılında Diyarbakır’da doğan Osman Erdoğan halen Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet okullarında sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Bir süre Silvan Mezopotamya gazetesinde hikaye yazarlığı yaptıktan sonra, fikirkazani. com isimli İnternet sitesinde öykü yazmaya devam etti. An’da Anlık Hikayeler isimli ilk öykü kitabı 2018 yılında yayınlanan Osman Erdoğan Kendisini okur yazar bir öğretmen olarak tanımlıyor. Osman Erdoğan evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
Eserleri:
An’da Anlık Hikayeler
Altı Gün