Üstüne çektiği yorganın altında üşümekten bir hayli yorgun düşen bedeni kendini uykunun tatlı sarhoşluğuna bırakınca, ruhu yeni bir seyrülsefere daldı.
Zorlu, dikenli yollardan geçerek ulaştığı çıkış kapısı dev kayalar ile kaplıydı. Açmak için tüm gücünü harcamasına rağmen kayadan bir toz koparmayı bile başaramamıştı. Edip çaresizliğin verdiği usançla kayaların dibine çöküp oturdu. Gözlerini kapattı. Karşısında saçları omuzlarına kadar dökülen ve düz siyah saçlarına taktığı papatya tacı ile önünde durmakta olan kız kendisine yemyeşil gülümsüyordu. Daha önce hiç bu kadar güzel bir kızı görmemiş olan Edip, heyecandan ve utancından mahçup bir şekilde başını önüne eğdi. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, göğsünün inip kalkmasını görebiliyordu. Kulaklarında hissettiği yanma ve boğazındaki kuruluğun adı aşktan başka birşey olamazdı. Kulaklarının ve yanaklarının kızarmasına aldırış etmeden o dünyalar güzeli yüzün sahibini bir daha görebilmeyi arzu etti. Kızın yanağındaki gamzeyi bir defa daha görebilmek için başını kaldırdığında, Artık orada olmadığını gördü.
Kendisine o kadar çok kızmıştı ki hızla yerinden kalktı ve koşmaya başladı. Her adım atışında sanki vücuduna dikenler batıyordu. Az önce duyduğu tarif edilemez duygunun yerini kızgınlık, hayal kırıklığı ve acı almıştı. O, sevgiliye ulaşmalıydı. Koştukça canı yanıyordu. Ayağı takılıp yuvarlanırken gözlerini açtı. Edip karanlık mağaranın ta dibindeydi. Vücuduna dikenler bata bata tırmandığı mağaradan gerisin geri koşmuştu. Her yanından kanlar akıyordu.
Çaresizce vücuduna batan dikenleri çıkarmaya çalışırken, bir el Edip’i sarsıyordu.
Edip….Edip…oğlum uyan Fuad Edip uyan oğlum.
Fuad Edip korkuyla gözlerini açtığında karşısında annesini gördü. Annesi telaşla Edip’in yüzünü, gözünü, boynundan akan teri siliyordu.
Edip gördüğü rüyanın etkisinden yıllarca çıkamayacaktı.
Edip gözlerinin önünden bir an bile ayırmak istemediği rüyasındaki aşkını aramaya koyuldu. Bir çok şehir gezdi. Annesi ve babası yıllarca dil döktü fakat Fuad Edip aramaya devam etti. Birgün annesi çok ısrar edince
Olur anne deyiverdi.
Evlendi Fuad Edip evlendi evlenmesine ama aklından ve gözünden hiç çıkaramadı o güzeller güzeli kızı. Tabiki eşine haksızlık yaptığının farkında idi. Fakat ne yaparsa yapsın zihni aşkından vazgeçmiyordu.
Günler günleri kovalarken Fuad Edip iyice yaşlanmıştı. Birgün Çamlıca Kız Lisesinin önünden geçerken, arkadaşlarıyla okul bahçesinden çıkmakta olan kızı gördü. Güle oynaya kendine doğru gelmekte olan kızı hemen tanıdı. Kız neşe içinde arkadaşlarına bir şeyler anlatıyordu. Fuad Edip Baksı, bakışlarını ayırmadan kıza bakıyordu. Kendi geçkin yaşını hatırlayınca bir an utandı. O sırada rüyasındaki kız da bu yaşlı adamın kendine baktığını gördü. Başını öne eğdi. Fuad Edip de utanç içinde başını önüne eğdi. Yoluna devam etti.
İşte o gün orada 1912 yılında Diyarbakır da doğan Fuad Edip Baksı Çamlıca Kız Lisesinin önünde bu harika dizelere can verdi.
Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden Başınızı öne eğdiniz?
İçimden uyanan eski bir arzu
Dedi ki yıllardır aradığın işte bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu
Daha önceleri neredeydiniz?
(Fuad Edip BAKSI)
1986 yılında Diyarbakır’da doğan Osman Erdoğan halen Milli Eğitim Bakanlığına bağlı devlet okullarında sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Bir süre Silvan Mezopotamya gazetesinde hikaye yazarlığı yaptıktan sonra, fikirkazani. com isimli İnternet sitesinde öykü yazmaya devam etti. An’da Anlık Hikayeler isimli ilk öykü kitabı 2018 yılında yayınlanan Osman Erdoğan Kendisini okur yazar bir öğretmen olarak tanımlıyor. Osman Erdoğan evli ve iki kız çocuğu babasıdır.
Eserleri:
An’da Anlık Hikayeler
Altı Gün