Son dönemde Osmanlı ile ilgili birçok dizi ve film çekiliyor. Arabalarda, evlerde, iş yerlerinde hep Osmanlı işaretleri, resimleri… Fakat maalesef bu iş takım tutmaya benzer oldu. Takım tutar gibi “Osmanlı” tutuluyor. Sadece slogan atmaktan, Osmanlı işaretleri basılı takılar takmaktan ve kıyafetler giymekten, Osmanlı dizileri seyretmekten ibaret görülen bir Osmanlı hayranlığı söz konusu.
Osmanlı’yı Osmanlı yapan değerler nelerdi? Asıl bunların üzerinde durmak; bunun için de Osmanlı’nın nelere nasıl inandığını, dinlerini nereden öğrendiğini ve nasıl yaşadığını yeni nesillere aktarmak gerekmez mi?
Öncelikle Osmanlı, Müslüman ve Ehl-i sünnet itikadında idi. Hedefleri İslamiyet’i doğru öğrenip yaşamak ve yaşatmaktı. Osman Gazi, “Maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir” sözü ile bu gerçeği en güzel şekilde ifade etmiştir. “Eshab-ı Kiram” kitabında şöyle bildiriliyor:
“Osmanlı devletinde Müslümanlar ile beraber başka dinden olanlar da ibadetlerini, ticaretlerini serbest yapıyorlar, rahat yaşıyorlardı. İnsan haklarına, adalete tam kavuştukları için birçoğu Müslüman oluyordu. Osmanlı sultanları 1517’den itibaren bütün Müslümanların halifeleri oldular. Her işlerinde İslamiyet’e uydular. 623 sene İslamiyet’e hizmet ettiler. ‘Yeryüzünü salih kullarıma miras bırakırım’ âyet-i kerimesinin Osmanlı sultanlarını övdüğünü, Abdülganî Nablüsî hazretleri bildirmektedir. ‘Burhan’ kitabı da bunu yazmaktadır.”
İşte Osmanlı, dinini doğru kaynaklardan, İslam âlimlerinin nakli esas alan kıymetli eserlerinden öğreniyordu. İbni Teymiyye’den, İbni Kayyım’dan, Afgani’den, Abduh’tan, Mevdudi ve Seyyid Kutup’tan değil; İbni Âbidin, Molla Hüsrev, İmam-ı Gazali, Abdülkadir-i Geylani ve İmam-ı Rabbanî hazretlerinden, Mızraklı İlmihal’den, Nimet-i İslam’dan öğreniyordu. Dinimiz, bu büyük âlimler ve Selçuklu, Osmanlı gibi İslam devletleri vesilesi ile bozulmadan bize kadar ulaştı. Allahü teâlâ hepsinden razı olsun ve bizi de onların şefaatine kavuştursun!
Osmanlı’yı Osmanlı yapan değerler
Peygamber efendimiz, “Âlimlerin iyisi insanların en iyisi, âlimlerin kötüsü de insanların en kötüsüdür” buyuruyor. Kıymetli âlimler ve kitapları kulak ardı edilip; Eshab-ı kirama, Ehl-i sünnete ve hak mezheplere, Osmanlıyı Osmanlı yapan değerlere, Osmanlıya ve onun padişahlarına düşmanlık eden, II. Abdülhamid Han için “Zalimler için yaşasın Cehennem” diyecek kadar ileri giden sözde âlimler, yazarlar ve şairler baş tacı edilirse ecdadımızın ruhu incinmez mi? Bu nasıl Osmanlı hayranlığı?
İslam âlimleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ, İslam dininin kıyamete kadar devam edeceğini vadetti. Beden bilgilerini muhafaza için Osmanlı devletini, kalp bilgilerini muhafaza için Evliyayı yarattı. İslam’ın en büyük düşmanı olan İngiliz devleti asırlarca çalışarak bu iki muhafızı yok etti. Allahü teâlâ yeni muhafızlar yaratmakta, İslamiyet devam etmektedir.” (Seadet-i Ebediyye)
Kıyamete kadar mevcuttur
“Hakiki vesileye kavuşmak, en büyük saadettir. Onu aramak birinci vazifedir. Hakiki Mürşid, kıyamete kadar mevcuttur. Halis olan taliplere kendisini tanıtır. Düşmanlardan, ahmaklardan saklanır. Adi, alçak kimseler, kıymetli şeylerin sahtelerini, taklitlerini piyasaya sürerek insanları aldatır. Böylece kötü yoldan menfaat sağlarlar. Çok kıymetli olan vesilenin de sahteleri vardır. Bu alçak kimseler, yalanlarla, hileli kerametlerle, cahilleri aldatırlar. Müslümanlar için en büyük felaket, bunların tuzaklarına düşmektir.” (Hak Sözün Vesikaları kitabı)
Artık Osmanlı kalmadığına, gerçek Evliya zatları bulmak da zor olduğuna göre, İslamiyet’in yeni muhafızları, Osmanlı’dan ve Evliya zatlardan bize miras kalan kıymetli kitaplardır. Sultan II.Abdülhamid Han, Ehl-i sünnet kitaplarını bütün dünyaya gönderiyordu. Şimdi bizim de hayranı olduğumuz Osmanlıya lâyık olabilmek ve dinimizi doğru öğrenip doğru yaşayabilmek, dünya ve ahiret saadetine kavuşabilmek için, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına sarılmaktan, bu kitapları okuyup yaymaktan başka çaremiz yoktur.
Bilgiyi doğru yerden okumayı ve okuyup öğrendiklerini yazmayı seven biri…