Afrin’de TSK ve ÖSO tarafından yürütülen Zeytin Dalı Operasyonu’nda 12 gün geride kalırken Burseya Dağı teröristlerden arındırıldı. Hava şartlarının düzelmesiyle harekat tekrardan hız kazandı. Böylece Afrin merkezine 13 km kadar bir mesafe kalmış oldu. Türkiye tüm bu gelişmeleri devletin zirvesindeki isim olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan öğrendi. Erdoğan’ın açıklamaları bunlarla sınırlı değildi.
Erdoğan “biz terörü bitirdikçe bakıyorsunuz hemen birileri rahatsız oluyor” diyerek milletvekillerine “savaş istemiyoruz” raporu gönderen akademisyenlere yüklendi. Terör örgütü ülkemize 700 defa saldırırken aklınız nerdeydi diye sordu. Ve “sözde profesörler, doçentler, sanatçılar” olarak nitelendirdiği insanlara “siz ne vicdansızsınız ya!” diyerek yüklendi.
Elbette sormak gerekiyor. Necmettin Öğretmen, Aybüke Öğretmen, askerlerimiz, polislerimiz şehit edilirken barış güvercinliğine soyunan bu insanlar ne yapıyorlardı acaba? Kilis’e ve Hatay’a roketler atılırken, yurdun her yerinde bombalar patlatılırken, Karadeniz’e kadar giren terör örgütü Eren Bülbül’ü katlederken neredeydiler acaba?
Operasyona nasıl yaklaşılmalı?
İlk olarak, operasyonun hedeflerinden birinin “Suriyelileri ülkelerine geri göndermek” olduğunu bizzat Erdoğan ifade etmişti. Terör örgütlerinden arındırılarak güvenli bölge oluşturulacak. Suriyeli mülteciler de bu bölgeye göç edecek veya ettirilecekler. Ülkemizin ev sahipliği yaptığı halihazırdaki 4 milyona yakın Suriyeli mülteci varken Türkiye için bunun hem sosyolojik hem ekonomik önemi ortadadır.
İkinci olaraksa sınır güvenliğini sağlamak her ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de en tabii hakkıdır. Türkiye kendisini tehdit eden terör örgütlerine elbette operasyon yapmalıdır ve yapıyor. Buraya kadar her şey tamam. Ama bugünün sorumlusu bizzat dün yapılanlardır. Yürütülen yanlış politikalarla Türkiye bu operasyonu yapmaya mecbur olmuştur. Eskiyi silmeden yeniye başlamak mümkün değil ama unutmamak, hatırlamak, abartmamak ve ders çıkarmak lazım.
Bu süreçte ne operasyon güzellemeleri yazmalı ne de niyeti doğru olmayan grubun peşinden gidip barış güverciliğine soyunmalı. Bu operasyonun kaçınılmaz olduğunu bilmeli ve Türk ordusu desteklenmeli. Lakin tüm bunların nedeninin geçmişte yapılan hatalar olduğunun da bilincinde olunmalı. Çok fazla -meli/-malı kullandım lakin kimsenin kimseye güveninin kalmadığı, ayrışmanın derinleştiğ bu zor günlerde birileri de bunları söylemeli.
Bahçeli’nin esprisi
MHP Genel Başkanı dün Giresun’daki parti binasını ziyareti sırasında kendisine hediye edilen tüfeği eline alıp esprili bir dille “Artık Afrin’deki bölücüler düşünsün” cümlesini kurdu. Ne denmeli bilmiyorum. “Espri yaparken ve sonrasında salon kahkaha atarken Afrin’de mücadele eden askerler gözünün önüne gelmedi mi Sayın Bahçeli?” diye soran olur mu acaba? Merak ediyor insan.
“Dünya 5’ten, Türkiye Erdoğan’dan büyüktür”
Bu sözün sahibi Meral Akşener gittiği her yerde bu cümleyi mutlaka kuruyor. İyi Parti’nin alternatif olabileceğini anlatmaya çalışıyor. “Erdoğan düşerse Türkiye düşer” inancını kırmaya çalışıyor. Bilindiği gibi “dünya 5’ten büyüktür” sözünü ilk Erdoğan söylemişti. Ben hem Erdoğan hem de Akşener ile aynı düşünceleri paylaşıyorum.
Yerli silah polemiği ve savunma sanayisi
Kılıçdaroğlu kendi silahımız olmadığını iddia etmişti. Erdoğan dalga geçen bir üslupla kendisine cevap vermişti. Bu yazının bir bölümünde bu polemiğe yer verecektim lakin Hürriyet Gazetesi’nde Nuray Babacan imzalı bir haber dikkatimi çekti. Haberin ana fikri şuydu: 16 sene önce savunma sanayisinde dışa bağımlılığımız yüzde 80’ken bugün bu oran yüzde 40. Yani silahlarımızın yüzde 60’ını kendimiz üretiyoruz.
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Aynı alanda yüksek lisans eğitimime devam ediyorum. Medya etiği, inovasyon gazeteciliği ve siyasal iletişim alanlarında akademik çalışmalar üretirken Fikir Kazanı’nda da anlatmak istediğim şeyleri yazıyorum.