Ne zordur bu hayatta kadın olmak. Her şeye sabrederek yaşar. Herkesin beklentisine cevap vermek için kendini mecbur hisseder. Birilerinin senin yerine mutlu yaşamaları için varlığını feda etmek… Peki, memnun musun halinden? Halimiz nicedir, soran var mı? Sanki bir suçlu gibi yalnızım. Ya sen? Bütün olumsuzlukları büyüdükçe yaşıyorsun, yaşadıkça da anlıyorsun. Herkes var senin için, bir tek kendin yoksun! Duygulara gem vurmayı daha çocukken öğretmişler. Ananevi her şeyin öğretisini içimize, bedenimize, aklımıza kazıyarak işlemişler. Karşı duramazsın suçtur! Bu dayatmanın adına da töre demişler. Töresi batsın!
Oysa böyle mi olmalı kadın?
Kadın dedin mi,
Dudakları kırmızı olacak
Güneşin batışında
Hırkası omzunda,
Aklını başından alacak.
Kadın dedin mi,
Elleri sabun kokacak…
Kondurduğu öpücüğe
Hayalindeki sevgiye
Kokulu umutlar dağıtacak.
Kadın dedin mi,
Dört mevsimi yaşatacak
Kışı sevecek
Sıcağa küsecek
Ama öpüldüğünde eriyecek
Kadın dedin mi,
Umutları çocuksu olacak.
Küsecek yalandan.
Sevdiğinin göğsünde
İç çekerek ağlayacak
Şafak Oğuz
Kadın olmak; sabırla uyumu aramak, yeni bir hayata aracılık etmek, sahiplenmek demek mi? Oysa kadın sever, sevgili olur, annedir, aşktır, bazen bir melek olur, bazen Leyla. Kadının gönlü dünyanın en kalabalık yeri değil midir? Bütün dertleri ve aşkları tepeleme sığdırdığı dünyasına yeni gelenlere yer açabilecek memnuniyettedir. Ağırlık yaptıkları kimin umurunda! Çaresizliğe yer yok hayatımızda. Herkesten güçlü olmak zorunda bırakılmışız. Karar vermeden önce oluşacak bütün şartları dengede tutmak yine kadının görevidir. Zorunlu bir misyonu yüklemişler kadın denen bizlere. Evet, sana yüklemişler, bana yüklenmişler.
Uzun lafın kısası, şairin de dediği gibi;
Ve kadınlar
Bizim kadınlarımız
Korkunç ve mübarek elleri
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
Anamız, avratımız, yârimiz
Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri Öküzümüzden sonra gelen
Nazım Hikmet Ran.
Zor bu şartlarda kadın olmak ama biz bunun üstesinden de geliriz.