"Enter"a basıp içeriğe geçin

Bizim Dağlar

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,

Hele boz dumanlar çekilsin de gör

Her haftası bayram her günü düğün;

Hele yaylalara çıkılsın da gör

 

Rahmetli Abdürrahim Karakoç’un bu dizelerindeki yaylaları dağları bilmiyoruz daha doğrusu unuttuk unutturulduk. Taşı toprağı altın tanımına belki de en uygun memlekettir Türkiye. Ne yazık ki bunun kıymetini bilmiyor başkalarına el açmaya devam ediyoruz. Yer altındaki zenginliklerimiz olan madenlerimizin yabancı şirketler tarafından işletiliyor olması Türk milleti için maddi açıdan büyük bir kayıp.1970 yıllarında Yozgat’ta uranyum ve toryum madeni yatakları olduğu tespit edildi fakat madenin oluşumunu tamamlaması süreci beklendi. 1980 yıllarında çeşitli sebeplerden dolayı bu proje rafa kaldırıldı. 2010 yılında ise Avustralyalı bir şirket  bölgeye geldi ve faaliyetlere başladı. Kendi sınıfında dünyada varlığı bilinen işletmeye henüz açılmamış son birkaç zengin uranyum yatağı arasında yer alan bu madenin işletme maliyetlerini tek başına kaldıramayacağını anlayan Avustralyalı şirket Amerikalı uranyum madeni şirketi ile birleşerek madenin işlenmesi için gerekli hazırlıklara başladı. Vergiler dahil bütün maliyetler düşürüldüğünde iki şirkete 250 milyon dolarlık nakit para kalacak. Madenin yere yakınlığı 200 metre’den az olduğundan işletme maliyetlerinin daha da düşmesi bekleniyor. Ama bizim bu madenleri işleyecek teknolojimiz yok bahanelerinin arkasına sığınmaya ne kadar daha devam edeceğiz? Bu teknolojiyi geliştirebilecek insan ve beyin gücüne sahipken neden hala bir takım bahanelerin arkasına sığınıyoruz? Bu örnek son zamanlarda karşımıza çıkanlardan yalnızca bir tanesi. Bu tarzda onlarca örnek bulabiliriz güzel ülkemizde. Hani bir şarkı vardır ilkokulda hemen herkes öğrenmiştir. Tohumlar fidana fidanlar ağaca ağaçlar ormana dönmeli yurdumda. Bizim ülkemizde artık ağaçlar ormana dönmüyor. Dönmüş olanları da kendi ellerimizle yok ediyoruz. 2016 yılının  başlarında hizmete açılan İstanbul-İzmir otoyolu için 700 bin zeytin ağacı yok edildi. Zira Karadeniz sahil yolu için oradaki doğanın ne hale getirildiğinden bahsetmeye bile gerek yok. Doğanın toprağın kıymetini anladığımız da iş işten geçmiş olacak. Vatandaş olarak bize bu konuda düşen en temel görevlerden biri yurdumuzun ormanlarını yaylarını yeşilini mavisini korumaktır. Maalesef Türk toplumu bu bilinçten çok uzak. Akciğerlerimizin kesilmesine yok edilmesine doğru düzgün bir tepki gösteremiyoruz bile. Bu bilincin oluşması için ilköğretimin başladığı ailelere ve eğitimcilere büyük pay düşüyor. Doğanın bizim geleceğimiz geçmişimiz olduğunu çocuklarımıza aşılamalı ve gelişimlerini bu yönde desteklemeliyiz. Tema Vakfı gibi doğanın korunmasını yeşilin artırılmasını hedefleyen kurumlara sonsuz destek vermeliyiz. Yazımı başladığım gibi bir dize ile sonlandıracağım.

 

Memleket isterim

Gök mavi dal yeşil tarla sarı olsun

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun

 

Cahit Sıtkı’nın kaleminden çıkmış olan bu dizenin yalnızca onun benim değil milyonlarca yurttaşın hayali olduğuna eminim. Hayalimizdeki bu yeşil memleket için el ele verip çalışmalı ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçmamalıyız.