Mehmet Akif –merhum- peygamberimizi konu edinen “Bir Gece” adlı şiirinde cahiliye dönemindeki sosyal yapıyı “Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta; / Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!” diye dile getiriyor. Peygamber efendimizin (SAV) ilk muhatabı olan ve içinde doğup, yaşadığı toplum insan hak ve hürriyetlerinin sıfırlandığı ve güçlünün her daim güçsüzü ezerek, elinde olan ne varsa sömürdüğü bir toplumdu. Yani güçlüysen her zaman haklıydın cahiliye toplumunda.
Tüm dünyada ve bilimi batıdan aldığımız için Türkiye’de de, insan haklarıyla ilgili ilk metin olarak kabul edilen “Magna Carta” 1215 tarihinde ilan edilmiştir. Peygamber efendimizin yaşadığı dönem ise bu metinden altı yüzyıl öncesidir. Avrupa’da engizisyon mahkemelerinde insanlar türlü haksızlıklarla karşı karşıya kalıp, aforoz edilme korkusuyla yaşarken, psikolojik problemi olan veya deli olan kişiler “içine şeytan kaçmış” teşhisiyle türlü işkencelere maruz kalırlarken, hatta ve hatta kadının insan olup olmadığı tartışılırken; İslam insan haklarından bahsediyordu. İslam güneşi, zulmette olan toplumları aydınlığa ulaştıran ziyasıyla tüm kâinatı sarmaya başladığında insanlık kendinin de haklarının olduğunu öğrendi.
Kul hakkına girme, diğer bir kişinin özgürlük alanına müdahale anlamını taşır. Her bireyin özgürlük alanı, diğer bireyin özgürlük alanının başladığı yerde biter. O nedenle kişi kendi alanından taşıp bir diğerinin alanına müdahil olduğunda onun hakkına girmiş olacaktır. Hak gasbına uğramış olan mağdur, hakkını helal etmedikçe de o mağduriyetin karşılığı ahirete kalacaktır.
Günümüzde nüfusunun neredeyse tamamının, kul hakkı gibi çok önemli bir ilkeyi düsturu haline getirmiş bir dine mensup olduğunu beyan ettiği bir memlekette, maalesef insanlar bir diğerinin hakkına çok da fazlaca riayet etmiyor. İnsanlar, onlarca kişi bir yerde sıra beklerken, “içeride adamım var, ben ona işimi önden gördürürüm.” düşüncesiyle onlarca kişinin hakkına çekinmeden girebiliyor. Yine bankalarda veya sıramatik olan değişik yerlerde birkaç sırayı beraber alıp, aldığı o numaralardan birini sonradan gelen bir tanıdığına vererek, sırada bekleyen ve arkadaşından önce gelmiş olan onlarca kişinin önüne arkadaşını geçirerek, o kadar kişinin hakkını gasbedebiliyor. Akan trafikte aracını, diğer araçların veya yayaların geçmelerini engelleyecek veya zora sokacak şekilde bırakıp gidebiliyor; trafik akarken sinyal vererek yola direksiyonunu kırıp, ardındaki sürücüyü zora sokarak hak gasbında bulunabiliyor. Bunları okurken bazılarınızın “bu yazdıkların daha ne ki, insanlar daha ne haklara giriyor; ihaleye fesat karıştırıyor; devleti soyuyor” dediğini duyar gibiyim. O türden büyük haksızlıkların dinen yasak olduğunu ve bunu yapanların hırsızlık yaptığını herkes biliyor. Ama bu küçük noktalar hep atlanıyor ve dikkatten kaçıyor sanki. Şahsen günümüzde kul hakkının en çok yendiği yer belki de trafiktir diye düşünüyorum. Özellikle de dolmuş, minibüs, otobüs ve kamyon sürücülerinin trafikte diğer kişilerin haklarına daha fazla saygı göstermeleri gerektiğini düşünüyorum.
Hayatın her alanında, çevremizde yaşayan diğer kişilerin de haklarının olduğunu unutmaz, herkesin en temel hakkı olan yaşama hakkına saygı gösterir, ahirette de doğru yanlış yaptığımız her şeyin hesabını vereceğimizin bilincinde olursak; dinimizin gelişinin ana sebeplerinden olan dünya ve ahret mutluluğunu yakalayabiliriz, diye düşünüyorum. Allah’ın rızasına uygun hareket edebilmek temennilerimle. Allah’a emanet olunuz.
1982 Samsun Çarşamba
İlahiyat Edebiyat Adalet
Öğretmen