"Enter"a basıp içeriğe geçin

GBOP-İngiltere-AKP-PKK

Düğün değil seyran değil, seçim arifesinde, AKP yöneticileri neden İngiltere’ye gidip bağlılıklarını tescillediler?

Medyaya yansıysan bilgilere göre;

AKP hükümeti, PKK ile yeni bir çözüm sürecini başlatacaktır. İngiltere bu konuda Türkiye’den somut adım atılmasını şart koşmuştur. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bunun için apar topar getirildiği ve Türkiye’nin İngiltere’de olduğu gibi eyalet modeline zorlandırılacağı, belirtilmektedir (Ahmet Takan: Yeni Çağ Gazetesi: 01.06.2018).

Osmanlı Devleti, Sultan Abdülmecit ve Sultan Abdülhamit döneminde İngiltere bankerlerinden faizle borç para almıştı ve ülke borç batağına sürüklenmişti. Bu dönemde borçların ödenmesi için esnafın ve çiftçinin sırtına ağır vergiler yüklenmişti. 164 yıl aradan sonra Türkiye’den AKP hükümeti heyetler halinde, Londra kapılarına dayanmaktadır. Bu heyet Türkiye’yi yeni bir borç batağına sürükleyecektir. Yine İngiltere’ye borçlanacağız, yine ekonomik krizi İngiltere yardımıyla atlatacağımızı düşünüyoruz (Muharrem Bayraktar: Yeni Mesaj Gazetesi: 30.05.2018).

Diğer bir iddia da Prf. Dr. Yalçın Küçük’ün iddiasıdır. Küçük’e göre; “Şu anda Tayyip Bey olağanüstü yıpranmış, akepe’liler bile Tayyip Beyden kurtulmak istiyorlar. Tayyip Bey de kendinden kurtulmak istiyor. Şu anda da her tarafa damadını getirmeye çalışıyor. Tayyip Bey de kendisinden kurtulmak istiyor; “Beni alın” diyor. Ben de Yalçın Küçük, Tayyip Beye “Sizi Suudi Arabistan’a göndereceğiz” diyorum. Tayyip Bey şundan çok korkuyor: Bakın, size bugünün büyük bir sırrını vereceğim. Türkiye seçime giriyor, Tayyip Bey seçimde sözcü, her tarafa çıkıyor, ama aynı zamanda Tayyip Bey ne yapıyor, neredeyse her hafta bir başka ülkeye gidiyor. Öyle mi? Şimdi bunu soracağız. “Ne işin var Tayyip Ağa, Londra’da ne işin var? Seni orada azarlamışlar.” Her yerde azarlıyorlar. Ama her yere gidiyor. Niye gidiyor? Tayyip Bey kendisinin alınacağını düşünüyor ve ordunun el koyacağı, kendisini alacaklarmış gibi bir korkusu var, bu yüzden yurtdışında olmak istiyor. Onun için her hafta yurtdışına gidiyor. Dünyanın hiçbir yerinde seçimlere giren, seçim sözcüsü olan bir adamın böyle yurtdışına gitmesi söz konusu olamaz. Hep ondan korkuyor; iktidar alınacak, beni de alacaklar. Onun için dışarıya gidiyor. Kaçıyor. Çok açık. Bir cumhurbaşkanı bu kadar dışarıya gitmez. Hele hele bir hükümet sözcüsü bu kadar dışarıya gitmez. Yurtdışından bilmem neleri söyledi diyorlar. Hiç kimseye de izin vermiyor. Bir de onun yardımcısı vardı, neydi onun yardımcısının adı, başbakan galiba, Binali veya Cinali’ydi de adı, şimdi hiç sesi de çıkmıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yani hükümet başkanının adı duyulmuyor, hiç sesi çıkmıyor, sadece o konuşuyor ve o da devamlı yurtdışına gidiyor. Bu korkudandır.” (Oda Tv: 29.05.2018).

Başka bir bilgi daha var; özellikle bu süreçte PKK asker ve polise saldırarak, PKK’nın AKP hükümetini istemediği algısını yaratacak, Türk halkı 24 Haziran seçimlerinde AKP’ye mecbur bırakılacak. Ve böylece, PKK, AKP hükümeti ile daha rahat bir şekilde yeni bir çözüm sürecini başlatıp, ülkeyi eyaletler halinde yönetmeyi kararlaştıracakları iddiaları, dillendirilmektedir.

Sonuç olarak bakıldığında, gerçekten AKP hükümeti ülkeyi borç batağına sürüklemiştir. Olağan üstü bir ekonomik krizin içinde boğuşmaktayız. Ülkeyi, Ortadoğu’da savunmasız halde bırakmıştır. Avrupa ile komşu ülkeler ile tüm köprüleri yıkmıştır. İçerde ve dışarıda herkesle düşman kesilmiştir. Kıbrıs’ta taviz üstüne taviz verilmektedir. 18 Türk adasının, Yunan Devleti tarafından işgal edilmesine ses çıkarmamaktadır.

            Türkiye’nin etrafı savaş ve ateş çemberi haline getirildiği bir dönemde, AKP hükümetinin, tüm kesimleri kucaklaması, ortak paydalarda birleştirmesi ve farklılıkları zenginlik olarak kabul etmesi gerekirken, aksine toplumu germesi, kutuplaştırması ve halkı baskı altında tutması, düşündürücüdür. Acaba AKP hükümeti Geliştirilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin (GBOP) Türkiye ayağını harekete geçirmek için mi tüm bunları yapmaktadır? Emin olun bundan başka bir amaç ve neden göremiyorum. Türkiye’yi kutuplaştırması, toplumu germesi ve OHAL’i uzatması sadece bu amaca hizmet etmekten başka bir şey değildir.

            Ülkeyi, diplomasi masalarında, terör örgütleriyle muhatap haline getirmiştir. Ülkenin sınırlarındaki güvenlik zafiyeti nedeniyle, ülkeyi savunmasız hale getirmiştir. Ülkeyi siyasi, ekonomik, güvenlik, hukuki, ticari ve uluslar arası diplomasi krizi içerisine sürüklemiştir.

            Maalesef bunun bedelini, yine Türk milletinin evlatları ödeyecektir. Olan yine devlete ve millete olacaktır.