Hepimizin (en azından çoğunluğun) hemfikir olduğu bir gerçek var. Var olan bu gerçek etrafımızın ateş çemberi oluşu. Hepimiz kendi havasında, gelişi güzel ve umursamaz bir hayat yaşarken ülkenin içi de dışı da kaynıyor.
Irak’ta bağımsızlık referandumu dıştaki kaynamanın örneğiyken. İçeride oluşan Ayşe öğretmenin ceza almasıysa iç kaynamanın sadece küçük bir emsali. Oluşan havaya baktığımızda girdabımızın büyüdüğüne dair bir hava dalgası mevcut.
Ayşe öğretmen sadece çocuklar ölmesin demişti. Çocukların ölümünü dert edindiği için mahkeme tarafından cezalandırıldı. İnsanların ve özellikle çocukların ölümüne dur demenin bu kadar abaza bir karara bağlanması…
Ayşe öğretmeni cezalandırmak, Irak’ın bağımsızlık referandumunda ırkçı bir tavır takınmak. Vb. Örneklerin tümü yangına odun taşımak değilde nedir? Irak bağımsız bir ülke olarak istediği kararı alabilir. Eğer bizler oradaki Türkmenler dersek Irak’ın kendisi de buradaki Kürtler diyecektir. Bu tarz sığ ve dönüşsüz ucuz politikalar bizi harap eder. Sabahtan akşama kadar ülkenin birliği deyip, ondan sonra sınırın öteki tarafındakileri kendi yurttaşlarından değerli gören hangi anlayış birlikle alakalıdır? Sormadan edemiyorum.
Gelinen noktayı görmeliyiz artık, durumun ehemmiyetinin farkına varmak zorundayız. Gelinen noktada toplumun yüzde altmış beşi böyle gelmiş böyle gider havasında. Çaresizlik ve korku etrafımızı sarmış durumda.
Eğer çöken eğitim sistemini, rezil bir hal alan ekonomiyi ve otuz beş yıllık ülkenin yarasını tez zamanda dert edinmezsek… Anlayamadığımız bir gerçek var. Eğer ülke olmazsa hiçbirimizin duygu ve düşüncesinin bir kıymeti olmaz/olamaz. Suriye’den hiç mi ders almadık? Libya’yı hiç mi görmedik? Mısır gözlerimizin önünde olmadı mı?
Oturup konuşmak zorundayız, başka bir çaremiz yok. Saygı çerçevesinde görüş belirtmeliyiz. Korkarak, kaçarak, konuşmayarak ülkemizi düşmanlara mı teslim edeceğiz? Adam kayırmaya sistemsel eleştiri getirmek bir çare değil. Filan kişi torpille iş buluyor deyip onun gibi davranmak nedir? Bizim filandan farkımız yoksa bu ülke nasıl ayakta kalacak?
Artık aklımızı başımıza devşirmeliyiz. Bireysel kaygıdan ziyade ülke kaygısını ön planda tutmalı, bu minvalde çaba göstermek zorundayız. Akıldan yoksun duygu dolu hareket edip ateş çemberine odun taşımaktansa. Ülkenin iyiliği için mücadele etmekle mükellefiz. Karınca olma zamanı gelmiştir. Küçükte olsa bu yangına bir su dökmeliyiz. Artık yeter demezsek/birbirimizi dinleme yoluna gitmezsek. Yarın bir Suriye olma korkusunu sadece beslemiş olacağız. Ve sonumuza kader deyip oturmaktan başka bir çarenin olduğuna inanalım.
26.10.1998 tarihinde hayata gözlerimi açmışım.
“Hepimiz bir dünyanın ortak vatandaşlarıyız.” Bundan dolayı ırk, dil, din, memleket… Önemsiz (en azından benim için).