Modern hayatta belki de en çok karşılaştığımız şeylerden biri bencillik sorunu yani egoizm. İnsanlar, sanki dünyada sadece kendileri varmış, sadece kendi istek ve arzuları varmış gibi yaşamaya başladılar. Bu anlayış insanları hem yalnızlaştırıyor hem de sanki daha fazla mutsuzlaştırıyor. İnsanlarımız başkalarının mutluluklarından, başkalarının da rahat yaşam sürmesinden mutlu olmuyor gibiler. Dünyada sadece kendini önceleyen ve önce ben diyen insanlar, maalesef diğerkamlıktan uzak sadece kendileri için yaşıyor gibiler… Oysa dinimiz her daim diğerini de önemsemeyi salık vermekte. Hem dinimizde hem de kültürümüzde önemli bir yer tutan komşuluk hakkı, sıla-i rahim (akraba ziyareti) ve büyüklere saygı gibi birçok hasleti sanki yitiriyoruz. İnsanların birçoğu seküler yaşamın kendine emrettiği gibi yaşamakta. Seküler yaşamın organizatör ve pohpohçuları algılarımızı yönetmekte ve insanlara her zaman sadece kendilerinin mutluluğu hak ettiklerini, sadece bu dünyanın nimetlerinin öncelenmesi gerektiği ve ölüm sonrasının değil sadece bu dünyanın dikkate değer olduğunu algılatmaya çalışıyorlar.
Toplumun en önemli dinamiği olan dinin bizlere emrettiği veya men ettiği şeyleri önceleyen bir hayat şekli değil miydi yaşamamız gereken? Tüm insanlık yakın zaman kadar, hangi dinden olursa olsun, kendi inancını önceler ve tüm bireylerinin de inancını öncelemesini ve hayatını da ona göre tanzim etmesini beklerdi. Son iki yüzyıldır tüm dünyayı etkileyen aydınlanmacılık ve pozitivizm akımlarıyla beraber aklı ilahlaştıranlar dini, inancı ve kültürleri dibinden dinamitlemiş ve insanları özgürleştirme adı altında, insanları nefsinin ve şeytanın kölesi haline getirmişlerdir. İnsanın yaratılışına yani fıtratına aykırı olan bu anlayış şekli gitgide insanları bencilleştirmiş, mutsuzlaştırmış ve hatta daha fazla kazanma hırsı insanları vahşileştirmiştir. Sadece maddî zevkleri, bedenin isteklerinin önceleyen ve putlaştıran birey mutsuzluğa mahkum olacaktır.
İnsanlığı içinde bulunduğu bu bataklıktan kurtaracak en önemli reçete maneviyattır. Nasıl ki bir kuş iki kanadı olmadan uçamazsa, insanın da sadece bir yönünü önceleyerek mutlu olması imkansızdır. İnsan hem maddî hem de manevî yönü olan bir varlık olduğu için mutlu olabilmek için iki kanadını da güçlendirmelidir. Madde ve mana dengesini sağlayabilen bireylerin hem dünya hem de ahiret saadetine ulaşabilecekleri muhakkaktır. O nedenle seküler sürecin toplumlara pompaladığı egosantrik anlayışlardan insanların bir an evvel sıyrılması ve fıtratlarına uygun davranmaya başlamaları gerekmektedir. İnsanları en iyi tanıyan varlık olan var edicinin, insana doğuştan verdiği temiz fıtrata, yaratılışa uygun hareket eden birey ne dünyadan ne de ahiretten istek ve umudunu kesmeyecektir. Hem dünyada hem de dünya sonrasında mutluluğu arayan modern insanın mutluluğunun anahtarı yine aslına dönüşte, özünde yer almaktadır. İnsan ne zaman ki temiz fıtratını hatırlar ve ona göre bir yaşam sürer, o zaman mutluluğu yakalar. Vesselam…
1982 Samsun Çarşamba
İlahiyat Edebiyat Adalet
Öğretmen