"Enter"a basıp içeriğe geçin

“Gazozcu Çığırtkanlar!”

İşte bir yıl daha geçip, gidiyor hayatımızdan.

İnsanlar her zaman kolay yolu seçerek; gün, ay, yıllara fatura eder tüm acı, zorluk, üzüntülerini.

Sanki herkesin yıllarla sorunları var!

Olgulara ayna tutmayı, sorgulamayı, empati yapmayı bilmediğimiz için sadece ‘bahane’ arıyoruz olup bitenlere.

Eğer; yaşanmışlıklara neden anlayışları, failleri, kendi duruş ve katkımızı sorgulamış olsaydık, bu denli kaderci olmazdık.

Bu nedenle her yeni yılı; umutla, daha daha artan dileklerle karşılarız.

Söz ve müziği Mahsuni Şerif ile Edip Akbayram’a ait “YILLAR” türküsü:

“Yıllar ömrümü çaldınız / Yıllar baharımı aldınız / Yıllar sebebim oldunuz…”

Nakaratı ile sürüp gider.

Evet, her ömrü var eden, bahar yaşatan ve tüketen saat-gün-ay-yıl gibi ölçüm birimleri vardır.

Bu nedenle de bu türküyü dinleyen herkes kendisini, çaresiz kalmış bir özne sayar. Dinledikçe kimi ailesi kimi halkı kimi de dünya için farklı anlam ve düşünceler üretir.

Düşünmek serbest olduğuna göre isteyen yeni yıla istediği gözle bakıp farklı anlamlar yüklesin dursun.

Değişmez olan tek şey dünyadaki ‘diyalektik’ değişim-dönüşümdür. Bu çelişkiler süreciyle ile başlayıp yol alır: tez-antitez-sentez ve sonsuz yaşamın değişim dönüşümü.

Yüzyıldan beridir: Kürtler; onların tarihi, coğrafyası, dili, kültürü yoktur diyen inkarcı faşist anlayış türedi.

Fakat bu anlayış yaşanan değişim dönüşüm sonucu olarak bugünlerde: “Türkiye’de “Kürt halkı” diye ayrı bir siyasal özne yoktur. Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşlarımız vardır.” noktasına geldiler.
Bu inkarcı anlayış sportif karşılaşmalarında da kitle psikolojisi kullanarak taraftarı ele geçiriyor. Bu coşku da taraftarda: neden-niçin sorgulama ve düşünme fırsatı bulamadığı bir süreç başlatır.

Ve aklın-mantığın dip, duyguların zirve yaptığı anlar başlar…

Bursaspor-Somaspor karşılaşması da aklın-mantığın dip, duyguların zirve yaptığı bir maç olmuştu.

Tahrik edilen taraftarlara; o maçla belki de sporla hiç ilgisi olmayan bir kadına yönelik ırkçı-cinsiyetçi bir nefret suçu işlettiler.

Hedef alınan kadın; Kürtlerin dili, kültürü, insan hakları için özgürlük savunucusu olmuş, bu uğurda ailece bedel ödemiş sayın Leyla Zana idi.

Halkımızı oldukça sarsan bu olayın hemen peşi sıra da bu tuzağın hazır asıl failleri de “suçlu psikolojisi” ile ortaya çıkıverdiler. Bunlar, politik çıkarları, karanlık hedefleri örtüşenler olarak sıralanan: Ümit Özdağ, Ümit Dikbayır, Cemal Enginyurt vs. gibi arkaik düşüncelilerdi.

Hani bir zamanlar Yeşilçam’da çokça senaryo alavere dalavere ve tuzaklarla dolu olgular “gazoz muhabbeti” üzerine kurgulanıyordu ya…

İşte bu aşağılık eylemler şimdi de ırkçıların günlük siyaseti için bir araç oldu.

Eline cetvel alıp ekranlara çıkan milliyetçi geçinen ırkçılar çoğaldı. Şimdi de Kürt sorunu yoktur! Kürtler bölücülük yaparak sorun çıkarıyor diyorlar. Ertesi gün de kendi yalanlarına inanıyorlar. Ne yazık ki bu oluşturulan bu yalan ve algılara inanlar da çoğalıyor.

Bu anlayış da demokratik bir barışı yaşam birlikteliğini zorlaştırıyor.

Bölücü kim?

– Bölücü olan, bütünleşmeye engel olandır!

Bütünleşme; karşısındaki ile empati yapma, onu anlama, onu farklı değil eşit-saygın görme gibi eylem ve duygularla oluşur.

Bir arada yaşayan farklı kimlikler ancak; vatandaşlık görevlerini bilerek ve sosyal yaşamın acı-sevinçlerini ortaklaşıp paylaştıkça bütünleşme sağlanabilir.

Türkiye Cumhuriyeti nüfusu içinde Kürtler önemli bir yer tutmaktadır.

Fakat yüz yıllardan beri ‘milliyetçi’ bir politika ve uygulamalarıyla Kürtler Türkleştirmeye çalışılıyor.

Fakat bu olmadı, genetik birliktelik sağlanmadı ve Kürtler, Türkleşmedi Kürt kaldılar!

Şimdi de Kürtler “Kürt” demek yerine: “Kürt kökenli” demek moda oldu. Bu da Kürtleri yok saymak, inkar etmek için uydurulmuş samimiyetsiz iki yüzlü bir tanımlamadır.

İnsanları barış içinde mutlu yaşatacak: sevgi-saygı-dostluk-komşuluk-hak-hukuk-adalet-demokrasi-eşitlik … gibi çokça “insani değeri” var.

Bu değerlerle yaşamak varken, birer güzellik olan farklılıkları yok saymak, “tek kimlik” altına toplamak neyin nesidir!

Yeter artık bu etnikçi ısrarı bırakınız!

Bırakınız ki, her farklılık kendi değeri ile ortak insani değerlerle buluşup insanca yaşasın!

Yeni yıla girerken sizlerle dertleşmek için yurdumuzdaki egemen iklimin özetini yapmakla, bu iklimin ‘insanca’ bir yaşam sağlamadığını anlatmak istedim.

Bize insanca yaşam sağlamayan bu tekçi anlayış, şimdi de iklimini Arap, Kürt, Alevi, Dürzi, Türkmen halkların yaşadığı komşumuz Suriye’de de tekrarlamak istiyor!

***

Prf. Dr. Doğu Ergil’in Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği adına 1995’te ‘Doğu Raporu’ hazırlamıştı.

Bu rapor, kamuoyunda çokça tartışıldı. 2009 yılında da: Kürt Raporu “Güvenlik Politikalarından Kimlik Siyasetine” olarak yayımlandı.

Sn. Doğu Ergil, 27.12.2025 günü de Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ile (DTSO) Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı (DİTAV)’ın düzenlediği:”30. Yılında Doğu Raporu’ndan Bugüne” paneli konuğu olarak konuşmuş.

Konuşmayı dinlemedim, Sn. Ruşen Çakır konuşmayı: “Sahi nedir bu Kürt sorunu?” diye 16 dakikada özetlemiş. Ben de o özeti dinleyip, kısa bir alıntı yaptım.

Sn. Doğu Ergil diyor ki:

“Kürt sorunu için harcanan 400-500 milyar dolarlık bir kayıptan söz ediyor. Sırf Kürtleri Türkleştirmek ve ve rıza göstermediklerini de de bunu zorla kabul ettirmek için harcanan bu miktar, eğer ülkenin kalkınmasına harcansaydı bugün Türkiye bambaşka bir yerde olurdu…”

NOKTA.

Emin Toprak-DOSTÇA

Bir yanıt yazın