Öğretmenin Sözü ve Davranışıyla Yetişen Nesil veya İlim Ehlinin Kalp ve Zihin İnşası
Meselenin sadece bir meslekten ibaret olmadığını, bilakis bir yaşam biçimi olduğunu bir kez daha idrak ediyoruz, edelim. Zira öğretmen, sadece bilgiyi aktaran kişi değildir. Karakteriyle, duruşuyla ve her bir kelimesiyle öğrencisinin geleceğine imza atan, adeta yarına iz bırakan bir rol modeldir. Tüm öğretmenlerimizin hedefi de budur.
İz bırakabilmek! Gönüllerde olabilmek, yıllar sonra da hatırlanabilmek….
Türk aile yapısının, eğitim sisteminin ve kadim ahlaki geleneklerimizin mihenk taşı olan öğretmenlik, hocalık, ilim ehli olmak toplumun en derin kültürel kodlarını yeni nesillere taşıyan, hayati ve manevi görevdir. Öğretmenin derdi, düşünen, sorgulayan, toplumsal olaylara duyarlı, doğru bilgiyi analiz edebilen ve söylediklerinin sorumluluğunu taşıyabilen “münevver, duyarlı, dürüst, nazik insan” davranışlarının kazandırılmasıdır.
Öğrencilerimizin, özellikle ergenlik döneminden itibaren aileden uzaklaşmaya başlayıp çevrelerini tanıma sürecine girmeleriyle birlikte, hayatlarındaki sosyal etki ve rol modellerin önemi katlanarak artar.
Öğretmenin rolü, sadece kurallarla itaati sağlamak değil; doğru ve sağlam ahlaki temellere dayanan davranışları öğrencisinin gönlünde benimsetmek olmalıdır. Tıpkı Hayâlî’nin dediği gibi, “O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” misali, içinde yaşadığımız hayatın ve değerlerin kıymetini, öğretmen sayesinde erkenden fark edebiliriz. O mâhilere yani öğrencilere suyun kıymetini, denizin varlığını ve denizin sunduğu imkanları öğretmektir.
Toplum içinde sergilediğimiz davranışlar çoğunlukla yazılı yasalardan ziyade sosyal kuralların etkisi altında şekillenir. Türkiye gibi köklü bir medeniyetin mirasçısı olan toplumlarda bu yazılı olmayan kurallar, yalnızca görgü kuralları değil, aynı zamanda maneviyatın, samimiyetin ve yardımlaşmanın teminatıdır.
Öğretmen, bu kuralların en güçlü taşıyıcısıdır. O, sadece müfredatı değil, aynı zamanda bizim “İnsanların söyledikleri şeyler, Cenâb-ı Hakk’ın kalemidir.” düsturumuzdan süzülüp gelen, doğru sözün ve dürüst davranışın değerini öğretir. “İnsan, önce kalbine ve zihnine sahip çıkmalıdır. Çünkü içten taşan ne varsa, bir gün dilin kıyısına vurur.” Öğretmen, öğrencisine kalbinin ve zihninin aynası olmayı öğreten kişidir. Zira görmek, gözde başlar, akılda biter; anlamak ise akılda başlar, kalpte biter. Öğretmen, bu anlamayı kalbe ulaştıran yolda rehberdir.
Ancak bazen o en iyi niyetli öğretmen dahi, dersliklerin ve koridorların ardında saklanan derin sorunlarla yüzleşmek zorunda kalır. Evde sorun çıkarmayan çocuğun okulda hırçınlaşması, sürekli bir şekilde “görülmek” isteyen ve ilgiyi yaramazlıkla devşirmeye çalışan öğrencinin çığlığıdır.
Bir ev ki, içindeki insanlar dağılıp gittiğinde, ne kadar büyük olursa olsun içi boşalmış bir duvar yığınına dönüşür. Öğrenci de ailesinde yuva sıcaklığını bulamazsa, içinde manevi bir boşlukla okula gelir. Öğretmen, veliye çocuğuyla birlikte kitapçıya gitmeyi önerdiğinde, aslında aileye “Siz ilgilenmemişsiniz” demenin nezaket dolu başka bir yolunu göstermiş olur.
Maneviyatın, samimiyetin ve yardımlaşmanın azaldığı bu çağda, çocuklarımız manevi bir yoksunluk içindedirler. Onlara sadece okuma yazmayı değil, sağlıklı geçen sıradan bir günün bile ne büyük bir nimet olduğunu, güneşin sıcaklığını, ağacın gölgesinin kıymetini öğretmek, öğretmenliğin temelidir.
Öğretmenin en büyük erdemi, yargılamak yerine anlamaktır. O, utangaç bir çocuğun masasının altındaki origamiden balıkçı teknelerini fark eder ve babasına “En son ne zaman sohbet ettiniz, ona hayallerini sordunuz?” diye sorar. Çünkü öğretmen bilir ki, çocuğun seviyesine inilmez; çocuk safi, tertemizdir; hâliyle yüksektedir. “Çocuğunuzun kalbine dokunun, göz hizasına gelerek konuşun. Onları dinleyin, anlayın.” Bu arada dinlemek ve anlamak onun her dediğini yapmak değildir. Lütfen bunu unutmayın!
İşte yarına iz bırakan öğretmen modelinin temel felsefesi budur, bu olmalıdır ya da olabilir. O, eleştirilmiş, yetersiz hissettirilmiş çocuğun defterine çizdiği sarı, turuncu güneşleri ve yeşil meyveleri, Cin Ali görünümlü portreleri anlar.
Hatta ders notları arasından bazı anahtar kelimelerle, sağa sola çizdiği küçük resimlerle onun hayal dünyasını görür, anlar ve onu bu doğrultuda yönlendirir. Çünkü öğretmen, hayatta ertelemenin verdiği zaiyatı, söylenmemiş sözlerin ağırlığını bildiği için, öğrencisine zamanın kıymetini de öğretir.
Öğretmek, sadece bir vazife değil; hayatı baştan sona kucaklayan, vicdanla, samimiyetle ve karakterle icra edilen bir kutsal çabadır. Öğretmen, yıl sonunda hazırladığı karnede sadece akademik başarıyı değil, başarılı olduğunda sevgi gören, sevilmek için çırpınan, çabası asla görülmeyen tüm çocukları da gözetir, gözetebilmeli.
Çünkü o, bilir ki asıl karne; okulun, öğretmenin, velinin, çocukta iz bırakan herkesindir. Kısacası karne hepimizin fotoğrafını ortaya koyan bir belgedir. Bu karneye not düşülen her kelime, kelimeler kabından en güzel sözler seçilerek, bir çift şefkat kumaşına bezenmelidir.
Yarına iz bırakan öğretmen, sadece bilgiyi verenin ötesinde; Türk ailesinin temellerini sağlamlaştıran, milli ve manevi değerlerimizi özümseyerek öğrencisine “hakikati benimseten” rehberdir. Kendi hakikatini benimseten, diyerek daha da netleştirelim.
Zaten hayatın kendisi de bir okuldur ve bizler her daim onun öğrencileriyiz. Öğretmek ve öğrenmek, zaman içerisinde birbirini besler. Bazen öğretirken daha çok öğrendiğimizi fark ederiz. Onlar, bizim geleceğimizin sadece bilgili değil, aynı zamanda ahlaklı ve vicdanlı olmasının da güvencesidir. Bu ulvi görevi hakkıyla ifa eden tüm öğretmenlerimizin her günü güzel olsun vesselam!
Öğretmen, bilginin mayası, geleceğin altın bileziğidir. İlim ehline değer veren bir milletin idarecileri velileri, öğrencileri onların kıymetini her an bilmeli ve hatırlamalıdır. Öğretmenin, ilmin ve ilim ehlinin değeri, zamanla aşınan bir eşya değil, aksine her daim parlaklığını koruyan altındır.
Toplumun doğrularını, geleneklerini ve ahlak anlayışını inşa edenlere, ekonomik kaygılar yerine sadece ilme odaklanma imkânı sunulmalıdır.
Öğretmenlerin omuzlarına yüklenen sorumluluk, bir neslin kaderidir ve bu yüzden okul idaresinden bakanlığa kadar herkes, öğretmenlerin en yüksek desteği hak ettiğini idrak etmelidir, vesselam!
Yazmayı seven biri. Okumak yazmayı; yazmak okumayı geliştirir. Yazdıkça ve okudukça dünyanın daha da iyi olacağına inanan birisi. Ayrıntıların önemli olduğunu fark etmeye gayret eden birisi. Güller diyarının bir kazasında dünyaya gelen yazarımız evli ve iki çocuk babasıdır. Öğretmenlik hayatına devam etmektedir. Eğitime, teknoljiye, kitaba, okumaya, okutmaya ve hayata dair yazılar kaleme alma gayretindedir.
