14 Haziran günkü “İKLİMLER” yazım: “Yaz boyu hem dinlenir hem de daha çok okurum … Eylül ayında barışçı-demokratik ve yaşanır bir iklimde buluşmak üzere hepinize sevgiler saygılar…” diye bitiyordu.
Şimdi de siz haklı olarak: “Peki geçen 78 gün içinde sen verdiğin sözün gereğini yaparak çok okudun mu, yeterince dinlenebildin mi?” diye sorabilirsiniz.
-Eskiden okuduğum ‘bazı kitapları’ yeniden ve yeni çıkanlardan da da okuyarak sözümü tuttum. Ancak gereğince dinlenmedim.
Bu durumun; doğadan, toplumsal yaşamdan ve kendimden kaynaklı birçok nedeni var.
Doğanın, müdahale kabul etmeyen döngüsü; yaşamı, sürekli olarak değiştirip, dönüştürerek oluşturur: gün, ay, mevsim ve yılları.
Ve böylece aynı iklim kuşağı yaşayanlarına; güneşin, rüzgârın, selin, yağmurun, yangının, depremin… “nimetleri” de külfetleri” de eşit dağılır.
Bir de insanların yaşama tutunmak için kurdukları ülkeler var. Ülke insanının bilimi, akılı ve emeğiyle; doğa “nimetleri” çoğalır, “külfetleri” de azalır.
Fakat eğer bir ülkede az ‘nimet’, çok ‘külfet’ varsa, bilin ki o ülkede; bilim, ahlak, hukuk, adalet dışı çokça sorun var!
Dünya kurulalı beri ‘devlet veya yönetimleri’ hiç adil olmamış hep zenginden taraf olmuşlardır. Dünyanın şimdiki toplam gelirinin %50’si (yani yarısını), nüfusun %1’i yüzde biri zenginlere aitmiş. Diğer %50’si yani yarısını) ise nüfusun %99’u eşitsiz olarak pay ediliyormuş! Buna göre bir (1) kişi 99 kişi kadar pay alıyor!
Bu doymak-durmak bilmeyen yüzde 1’lik sömürücü emperyalist güç, sınır tanımıyor, dünyanın sosyal dengelerini bozuyor, yaşamı zorlaştırıyor. Kendilerine alan açamayan veya buyruklarına uymayan-direnen ülkelerde işbirlikçilerini kullanarak çatışma-savaş çıkarıyor.
ABD 23 Haziran günü sudan nedenlerle 18 saat gidiş, 18 saat dönüş yapan bombardıman uçakları (havada birçok kez yakıt ikmali yaparak) İran’ın stratejik noktalarını yakıp, yıkıp, yok ettiler.
Bazı güçsüz-zengin ülkeleri de üstenci ego diplomasisi ile, yani yüz yüze veya telefonla tehdit, şantaj, pazarlıkla ‘ikna’ edip kolayca avladılar.
Bu kadar dünya genellemesi yeter deyip biraz da ülkemize bakalım.
***
23 yıllık iktidar, sadece nüfusun yüzde 1’lik yandaş sömürücüleri için çalışıyor. Onlara çok kazansın diye, gece-gündüz çalıştırılan mecliste sayısal üstünlüklerini kullanarak muhalefetin hiçbir önerisine uymayan yasalar çıkardılar.
Bu yasalarla kent ve köylerin yaşam kaynağı olan: dere, dağ, orman, maden, zeytinlik … zehir saça saça yok ediyor ve kapanmaz yaralar açtılar ve ekosistemi vahşice bozdular.
İktidar, yangın, deprem, sel gibi doğa olaylarını ‘kader’ sayıyor. Ve gerekli önlem ve ekip-ekipman sağlamıyor. Fakat o “kader” saydıkları olaylar yurdun her tarafında sık sık oluyor.
Bu yıl da oldukça sıcak-kurak bir yaz ve o “kader” saydıkları olaylar yurdun her tarafında ve sık sık oldu. Ve Orman Genel Müdürlüğü 17 Ağustosta:”2025 yazında 64 bin 500 hektar alan yandı.” diye açıklama yaptı.
O alanlarda bitkiler meyveleriyle, arılar ballarıyla, börtü-böcek ve milyonlarca hayvan yavrularıyla yanarak yok oldu!
Eski yaraları sarılmamış halk; yine can-mal kaybı ve büyük acılar yaşadı!
Maden ocaklarında yeni patlamalar-çökmeler-ölümler oldu.
Canlıların tüketimi için gerekli su kaynakları azaldı!
Kuraklık ve sahipsizlik yüzünden Seyfe Gölü kurudu!
Evet İktidar ülkeyi yönetemiyor ve çok korkuyor!
Peki, niçin yasama-yürütme-yargı güçlerini tek elde toplamış bu ‘güçlü’ iktidar yönetemiyor ve korkuyor?
Çünkü; ülkede sosyo-ekonomik ve siyasi çöküş başlamış!
Çünkü; iktidar halkın gözünde yavaş yavaş eriyip tükeniyor!
Çünkü; “Artık yeter!” diyenler CHP’yi iktidar yapmak istiyor!
İktidar tükeneceğim diye paniklemiş durumda. Bu panik içinde, görevi halkı eşit-adil-güven içinde yaşatmak olan devlet güçlerini kullanarak halkın demokratik talepleri engelliyor.
Yönetemiyor fakat sürekli olarak iktidarda kalmak istiyor ve telaş içinde. Bulduğu çare: daha önce solcular ile Kürtlere uyguladığı haksız-hukuksuz ‘siyasi’ tutuklama sınırlarını genişletmek. Böylece güçlü rakibi CHP’yi yıpratmak kadrolarını saf dışı etmek! Ve 19 Mart kitlesel tutuklamaları başladı, aralıksız sürüyor.
Sırf algı olsun, halk görüp korksun diye, güvenlik güçleri tv kanalları için çekim hazırlamıştı. Her tutuklu iki polis eşliğinde onlarca kelepçeli geçişi!
Bu ayıplı kuyruk gösterisini TV’de gören-izleyen herkes irkildi ve Hitlerin Nazi Kamplarını anımsadı.
Belediye borsası! Avukatlık borsası!
Sahte diploma ile akademisyenlik borsası!
Şaibeli LGS Sınavları!
Peki, duydunuz mu? 2025 ÖSYM sınav sonucuna göre: 179 aday sıfır ya da eksi netle bazı ön lisans ve lisans programlarına girerek üniversiteli olmuş! Hatta bunların arasında burs kazanan bile varmış! Ayıca bu ilk de değilmiş, 2023’te 107, 2024’te de 203 gencimiz sıfır ya da eksi netle üniversiteli olmuş!
Türkiye’nin en önemli sosyal sorunu Kürtlerle Barışık olmamaktır. Bu demokratik hak ve özgürlükler sorununu TBMM’de Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunu görüşüyor.
Komisyonu da TİP-Hatay milletvekili Can Atalay hakkındaki AYM kararını okutama cesareti gösteremeyen TBMM Başkanı yönetiyor. Bu sayın başkan, isminde “demokrasi’ bulunan komisyonda bile Barış Annesi Nezahat Teke’nin Kürtçe konuşmasını engelledi.
İşte süreç böyle bir ortamda ve ulusalcıların “istemezük” çığlıklarıyla devam ediyor…
Bakalım sonu nereye varacak.
Görüldüğü sorunlarımız ünlem ve sorularla uzayıp gidiyor. İlginç bir anımsatma yaparak noktalamak istiyorum.
CHP listelerine girerek halkın oylarıyla yıllarca milletvekili-belediye başkanı olmuş bir kişi vardı. Bu kişi günlerce yazılı medya TV kanallarında günlerce tartışılan gündem konusu oldu. Özetle diyorlar ki, iktidar elemanları bu kişinin bazı açıklarını bulmuş ve ona: “Ya bize katıl ya da 6 metrekareye tıkıl demişler…”.
O kişi de düşünmüş taşınmış ve: ‘özgür birey’ yerine ‘bağımlı’ olmayı seçerek AKP’li olmuş.
Ve bu ‘ünlü’ kişi yapılan ‘hoş geldin’ töreninde; mikrofonu alarak yeni yaşamı için bir saye (gölge) istediğini TV canlı yayında milyonlara: “Artık Cumhurbaşkanımın himayesinde hizmete devam edeceğim.” deyiverdi!
“Nereden nereye geldi Türkiye!”
Sanırım size niçin yeterince dinlenemediğimi anlatabildim.
Böyle bir sosyal iklimde insan hiç yeterince dinlenebilir mi?
Moğollar’ın deyişiyle: “Bi’ şey yapmalı”.
Ne mi yapmalı?
CHP’nin 19 Mart günü “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz” diye başlattığı İstanbul ilçe ilçe ve her ildeki “demokrasi-özgürlük” toplantıları (eylemleri) tüm muhalifler de kapsayarak: bütün siyasi tutuklular özgür kalıncaya kadar devam etmeli.
Emin Toprak-DOSTÇA

Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu (1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Bölümü (1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisans tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak
Toplam 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.