"Enter"a basıp içeriğe geçin

Zaman Tüneli

Merhaba;
Her kişi; zamanla yorulur, yılar, duraksar ve güç kazanıp yenilenmek ihtiyacı duyar ya, ben de yorulmuştum.

İşte bu gerekçeye sığınarak, 19 Mayıs’tan bugüne kadar “Dostça” blogda hiç yazı paylaşmadım.

Sessizliğim uzun sürünce, pek çok dostum haklı olarak: “Ne var-ne oldu-ne oluyor?” diye aradı, sorguladı, kimileri azarladı bile!

Sağ olsunlar…

Bu dostların çoğu, beni yolun ikinci yarısını da geçmiş, işi-gücü olmayan, hiç yorulmayan bir emekli bilir, fakat yazı mutfağında neler çektiğimi bilemez, bu nedenle onlar haklılar.

Haklılar çünkü, eğer benim önemli bir sorunum yoksa haftada bir yazı yazardım. O dostlar da bu yazıları okur, bana hem övgü hem de yergide bulunurdu. Ben de övgülerle egomu okşar, anlık sevinçler yaşardım. Yergiler ise ufkumu açar, beni geliştirirdi.

Peki, o halde ne olmuştu niçin yazmıyordum!…

Dedim ya, o dostlar mutfağımda olup bitenleri bilmiyorlar. Oysa orada, birçok aracım, birçok süzgecim, çokça işim vardır benim. Orada, okurların bana yaptığı yergilerden en acımasız olanını, ben, bana karşı yapıyorum.

Orada biriken notları karşıma alır: onlarla hece, virgül, özne, yüklem, nokta, soru, ünlem … saatlerce tartışırım. Bazılarını; çizer-karalar-siler-ekler-çıkarır, günlerin emeği ‘bazı notları’ ise bazen bir sözcük yüzünden cezaya bırakırcasına günlerce kuytuda bekletirim. Ne zaman ki aramızda bir uzlaşıya varırız o zaman da okurla paylaşırdım.

Evet bu sadece bana ait fiziksel, zihinsel, duygusal bir yorgunluktur. Fakat bu yüklere bir de Melih Cevdet’in: “Memleketinin hali” dedikleri eklenince, taşıma gücüm kalmadı, yani yoruldum.

Bu yüzünden de kendimi beş ay nadasa bıraktım.

İnanınız ki, bu sürede de hiç boş durmadım!

Daldan dala, çağdan çağa atlayarak zaman içinde gezinip durdum.

Ve o zamanların; tarihi, felsefesi, coğrafyası sosyolojisi ile beslenip boy vermiş: söylence, günlük, öykü, roman, şiirlerin olduğu çokça kitap okudum.

Tarih boyunca insanlar daha iyi yaşamak için; doğadaki kaynakları, hayvanları ve bitkileri kendi kontrolüne almaya çalışmışlar.

Kimi insan; severek, emek vererek üretip gürleştirmiş, kimi açgözlü çıkarcı zalimler ise emek vermeden: insan, hayvan, ormanı, dağ, ova, su … herşey “benim olsun” diye güç kullanıp; yakmış, yıkmış, yok etmiş.

İmparatorluk ve sömürgelerdeki halk; kul-köle-cariye olup, karın tokluğuna çile çekerek yaşamak zorunda kalmış.

Zaman tünelindeki güç ve “erkek egemen” dünya böyle var olagelmiş…

Dünya halkları; halkı seven, haktan, hukuktan yana çok az kral ve yöneten görmüş. Yönetenlerin büyük çoğunluğu ise birer halk düşmanı imiş.

Bu zalimler nefret savaşlarıyla güç kazanmış, halklara ölüm, yıkım büyük acılar yaşatmış, sonra da nefret edilen olarak yok olup gitmişler. Fakat halkın çok sevip masal, destan, türkü kahramanı yaptığı çokça insanlık değerleri de hep var olmuş ve olacaklar.

Bu kitapları okudukça öğrenir, tanık olursunuz dünyamızda olup bitenlere. Sonra da: “bu dünyada ne çok iyi şeyler ve ne çok iyi olmayan şeyler yapılmış” olduğunu fısıldarsınız içinizden.

Olgularla; düşünür, üzülür, sevinir, hayal kurar, kaygı, umut üretirsiniz geleceğe dair. Ve işte öyle bir anda kulağınızda çınlar Mahzuni Şerif’in: “Kör olası dünyada (vay) can gider zaman kalır…” deyişleri.

Evet, zaman tüm canlıları yenilensin, yenisi gelsin diye tüneline gönderi ve kendisi kalıcı olur.

Yaşamak doğa ile savaştır. Doğada da anlaşılan ve anlaşılmayan temel olgular vardır. İnsanların yaşamsal görevi; anlaşılmayan bir olguyu ‘tamam, bu kaderdir’ diyerek kabul etmek değildir. O olguyu anlaşılır kılmak, geliştirmek, yaşama uygun olarak hizmete sunmak için çaba göstermektir.

Aydınlık-güvenli bir gelecek için yol almaya çalışırken; sadece o günün kazanımlarıyla yetinmemeli, zaman tünelini eşeleyip orada olup bitenleri neden-niçin-nasıl diye irdelemeli ve bulunan çıkarımları da kullanmalıyız.

***

Şimdi gelelim yurdumuzun güncel sisli ve puslu fotoğrafına:

Dünya kaynaklarını sömürme ve paylaşmını kolaylaştıran emperyalist çatışmalar devam ediyor. Bugünlerde soykırım yapmakta olan faşist İsrail devletine kendi halkının çoğunluğu ve dünya halkları karşı olsa de çoğu dünya devleti bu faşist güce destek oluyor. Çünkü devletler güçlülerin gücü olan organizasyonlardır, ezilen halka karşı olurlar ve sömürü savaşlarla beslenirler.

2023 Küresel Modern Kölelik Endeksi’nde Türkiye, dünyada beşinci, Avrupa’da birinci, aynı zamanda Avrupa ve Orta Asya bölgesinde modern köleliğin en sık görülen ülkesi olmuştu. (2024’te de değişen bir şey olmaz sanırım).

Modern kölelik: “Zorla çalıştırmayı, zorla veya kölece evlendirmeyi, borç esaretini, zorla ticari cinsel sömürüyü, insan kaçakçılığını, kölelik benzeri uygulamaları ve çocukların satışını ve sömürüsünü içerir.”

İcra ve İflas Dairelerinde 2023 yılı sonunda 38 milyon 969 bin 260’a icra ve iflas dosyası bulunuyormuş. 2024 sayısı meçhul…

İşçiler, işsizler, emekliler, öğrenciler, bizi görün, bizi duyun, çare bulun diye yürüyerek meclise gitmek istiyor.

Polisler, emir yüksek yerden deyip; demokratik hakları, özgürlükleri ve anayasayı hiçe sayarak parkları bile kapatıyor.

Güvenli yaşam, ekonomik ve özlük hakları gasp edilen öğretmenler de meclise ses duyuramadı. Ve yeni bir yasa ile artık öğretmen, yasalara aykırı “medreselerin” emekçisi oldular.

Dünyada da savaş, çatışma, yokluk, yalan, yolsuzlukları ivme kazanmış bir hızla devam ediyor zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul… Kadın, çocuk, hayvan kıyımı, hak ihlal ihlalleri dur durak bilmiyor.

Gördüğünüz bildiğiniz gibi çok ‘eksili’ bir yaşam oldu bizimkisi…

Sevgi ve sevinçleri kayıp-örtük kalmış kimsesiz bir öksüzün yaşamı gibi.

Şimdi yüküm azalmasa da azıcık dinlendim.

Devam edeceğim.

Emin Toprak – DOSTÇA