Gençlerimiz, gerçek bir özgüven mi taşıyorlar, yoksa sadece dışarıdan bakıldığında parlak gibi görünen ancak içi boş bir cesaret mi sergiliyorlar? Bu soru, günümüz gençliğinin durumunu irdelemek için önemli bir başlangıç noktası olabilir.
Günümüzde, önemli olanın samimiyet ve değerler değil, yalnızca maddi kazanımlar olduğu düşüncesiyle büyüyen bir nesil karşımızda. Toplumsal etkileşimlerde bile basit nezaket kurallarını bile gözetmeyen, çevresine duyarsız, kendi iç dünyasını kaybetmiş gençlerle karşı karşıyayız.
Geleneksel iletişim araçlarının yerini alan “sosyal medya”, gençlerin iletişim becerilerini olumsuz etkilemiş durumda. Yüz yüze iletişimin azalması, empati kurma yeteneğini de olumsuz etkiliyor. Sosyal medya, onlara gerçek hayatla ilgili doğru ve dengeli bilgiler sunmak yerine, yüzeysel içeriklerle dolu bir dünya sunuyor. Gençler de bu yüzeysel ve yalan dünyaya inanıyor.
Peki, bu durumun sorumlusu kim?
Elbette anne-babaların çocukları için gösterdikleri özveri inkâr edilemez. Ancak, günün koşuşturması içinde çocuklarını gözden kaçıran, onların gerçek ihtiyaçlarını görmekte zorlanan ebeveynlerin sayısı da az değil. Sonuç olarak, çocuklarınızın mutluluğu ve güvende olduğundan emin olmak için daima koşturan anne-babalar, aslında çocuklarının derinliklerine inmekte başarısız oluyorlar. Sadece ekonomik ihtiyaçlarını karşıladığında her şeyin çözüleceğini zannediyorlar. Çocuğuna ahlak, dini bilgiler, davranış öğretemiyor. Öğretmeye zaman ayıramıyor.
Bu durumun neye yol açtığına dair endişelerimiz var. Gençler, kendi değerlerinden ve köklerinden kopmuş bir şekilde, rüzgâra kapılarak savruluyorlar. Toplumsal, dini ve kültürel değerlere yabancılaşan bir nesil yetişiyor. Onlar, tek başına bir sosyal medya bilgisiyle, binlerce yıllık tarihi, köklü dini ve toplumsal düzenleri ele geçirebileceklerine inanıyorlar. Yani hem cahiller hem de bu cehaletin farkında değiller.
Ancak, gerçekler farklı. Dudaklardan dökülen kuru sözlerin, gerçek sevgiyi ifade etmediği açık. Gerçek özgüven, içsel bir motivasyonla olur; sosyal medyanın yanıltıcı ve kasıtlı karmaşıklığından değil.
Bu durum ironik bir şekilde düşündürücü. Gençlerimiz, sahip oldukları bilgi kırıntıları ile, hayatı yönlendirebileceklerine inanıyorlar; oysaki, hayatın gerçekleriyle yüzleşmeden, kendi içlerindeki değerleri bulmadan, yalnızca yüzeysel bilgilerle dolu bir boşluğa doğru sürükleniyorlar. Bu durum, gençlerimizin geleceği için ciddi bir endişe kaynağı oluşturuyor.
Bu nesil yaşantısıyla dini aktarabilir mi, geleneksel değerlere sahip çıkabilir mi? Keşke yapabilseler ancak kendileri bilmiyorlar ki yaşayıp bir sonraki nesillere aktarsınlar. Bırakın yaşamayı kendi değerlerini aşağılamakla meşgul.
Belki de şimdi, gençlerimizin özgüveninin temelini güçlendirmek, onlara doğru değerleri öğretmek ve gerçek iletişimi teşvik etmek için daha fazla çaba gösterme zamanı gelmiştir. Unutmayalım ki, gerçek özgüven, dış etkenlerden değil, içsel denge ve değerlerden gelir.
Günümüz gençliği, köklerinden kopmuş gibi görünüyor. Ancak, bu durumu düzeltecek çözüm yolları mevcut. Öncelikle, gençlerimize geleneksel değerleri ve kültürü aktarmak önemlidir. Aileler, okullar ve toplum, bu değerleri yaşatmalı ve gençlere benimsetmelidir.
Ayrıca, sosyal medyanın bilgiçliğine karşı bilinçli bir tutum geliştirmek gerekmektedir. Gençler, sosyal medyada gördükleri her şeyin doğru olmadığını ve gerçek hayatla uyumlu olmayabileceğini anlamalıdır. Bu bilinçle, sosyal medya kullanımını dengelemek ve gerçek dünyayla bağlantıyı güçlendirmek önemlidir.
Ebeveynlerin rolü de büyük önem taşımaktadır. Onlar, çocuklarının teknolojiyle olan ilişkisini izlemeli ve yönlendirmelidir. Ancak, bu yönlendirme sadece kısıtlama değil, aynı zamanda doğru kullanımı öğretmeyi de içermelidir.
Örneğin, aile içinde kaliteli zaman geçirmek, kitap okumak, doğaya çıkmak gibi aktivitelerle gençlerin sosyal medya dışındaki dünyayla etkileşimini artırmak önemlidir.
Son olarak, okulların da bu konuda aktif rol alması gerekmektedir. Medya okuryazarlığı dersleri, sosyal medya kullanımının etkileri hakkında bilgilendirme çalışmaları ve öğrencilere eleştirel düşünme becerileri kazandıracak eğitimler düzenlenmelidir.
Bu çözüm önerileriyle, gençlerimizin özgüvenlerini güçlendirebilir, onlara gerçek değerleri ve iletişimi öğretebiliriz. Ancak, bu süreçte toplumun birlikte hareket etmesi ve destek olması da önemlidir.
Devlet olarak, sivil toplum örgütleri olarak, okul olarak, mahalle ve aile olarak ciddi çabalara ihtiyacımız var. “Bana dokunmayan bin yaşasın, ben kazanacağım paraya bakarım.” gibi ifadelerin artık yaşam alanı bulamaması geriyor. Asıl mesele, asıl sorumluluk öncelikle ailelerde.
Aile çocuk yetiştiriyormuş gibi yapmaktan öteye geçip çocuğun gönlünü, zihnini, sosyal, fiziksel ihtiyacını düşünerek hareket etmeli.
Öncelikle çocukları ekrandan kurtarmalıyız ve bununla bağlantılı bir dizi radikal kararlar almalıyız. her şeyi devletten, komşudan, ondan bundan beklemeye devam edersek-ederseniz, vay ki ne vay!
Yazmayı seven biri. Okumak yazmayı; yazmak okumayı geliştirir. Yazdıkça ve okudukça dünyanın daha da iyi olacağına inanan birisi. Ayrıntıların önemli olduğunu fark etmeye gayret eden birisi. Güller diyarının bir kazasında dünyaya gelen yazarımız evli ve iki çocuk babasıdır. Öğretmenlik hayatına devam etmektedir. Eğitime, teknoljiye, kitaba, okumaya, okutmaya ve hayata dair yazılar kaleme alma gayretindedir.