Kadın anadır. “Ana” ise doğanın ana belirleyeni, en başat öznesidir.
İnsanın varoluşunda da en önemli özne kadındır.
Kadın; doğuran, doyuran, koruyan, yönlendiren, emekle, sevgiyle, bir arada tutup yaşamı belirleyendir.
Kısacası: ‘ana arı’ olmadan yaşam olmaz ki!
Bugün: “Dünya Kadınlar Günü”. Yaşanan ‘acı’ ve sevinçler toplumsal bellekte unutulmadan kalsın diye seçilir böyle günler.
8 Mart 1857 günü New York’ta unutulmaz büyük bir acı yaşanmıştır. Bir tekstil fabrikasındaki 40 bin işçi hak arayışı için grevdeyken… Polis, fabrikayı ablukaya alır, grevcileri, fabrikaya kilitler ve sonra da çok büyük bir yangın çıkar…
Sonuç olarak: çoğu kadın 129 emekçi yanarak can verir! (Bu katliamın bir benzerini biz de 2 Temmuz 1993’de Sivas Madımak Oteli’nde 37 canımız vahşice yakıldığında yaşamıştık… Unutmadık!)
İşte yakılan bu 129 can unutulmaz ve dünya çapında yıllarca saygıyla anılır.
Sonraki yıllarda 8 Mart’ı esas alan iki karar alınır.
1. 1921’de Moskova’da Alman Marksist Clara Zetkin’in önerisiyle alınan: “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kararı.
2. Birleşmiş Milletlerin 1977 “Dünya Kadınlar Günü” kararıdır.
Ben de bu iki kararı da saygın görüyor ve tüm kadınları, bu anlamlı gün nedeniyle kutluyor, onlara sevgi-saygı sunuyorum.
Hani; “Yergilerinizi bize, övgülerinizi de dostlarınıza yapınız.” derler ya! Ben de sevgi-saygı-övgüyü çokça hak eden kadınlara, biraz da yergide bulunmak gerektiğini düşünüyorum (hem de bu günde!).
Toplumu ayakta tutan kadına erkek egemen anlayışla, kadına yönelik cinsiyetçi ayrımcılık, şiddet, cinayet ve haksızlık her gün artarak devam etmekte. Sorumlular önlem almak yerine susup seyirci kalmaktadır. Kadınların büyük çoğunluğu bu gidişi: ‘kader’ sayarak kabullenir, diğerleri ise sessiz-çaresiz olarak beklemede…
İşte yurdumuzdan sadece birkaç örnek:
*Türkiye, kadına yönelik şiddeti önlemek için “İstanbul Sözleşmesi” hazırlayan bir ülke iken, pişman olup imzasını çekti.
*Ve ülkemiz dünya kadın cinayeti sıralamasında, ilkler arasına girdi.
*2023 yılı içinde; 315 kadın cinayeti 248 şüpheli kadın ölüm olmuş.
*Bir hafta önce yani 27 Şubat günü de 8 kadın hunharca katledildi!
Tabii ki, bizim bir de kadınlara dair gerçeklerimiz var. Asırlar, yıllar geçtiği halde yok edilmeyi ve yok sayılmayı kabullenip susuyor kadınlarımız.
Ve eğer, kadınlara mikrofon uzatır: “Neden, kadının adı var da hakları yoktur?” diye soracak olursanız:
Kimi: “Dinimiz, cennet anaların ayakları altındadır der!,
Kimi gözleri dolu dolu “Bilmiyorum!”,
Kimi de “Kadınlarımız oy kullanıyor ya!…“
Ve benzeri çaresiz, yılgın, üzgün cevaplarla liste sürüp gider.
Eğer kadınlara:
“Eşit olmak sizin hakkınızdır. Hakkınızı birileri size ‘lütuf’ olarak vermesini beklemeyiniz. Birlik olup hakkınızı alıncaya kadar mücadele ediniz…” Derseniz, o zaman da: “Biz bilmeyiz ki…” Ve benzeri cevaplar verecek olan; bağımlı, özgün düşünmeyen, kararsız, ürkek… pek çok kadın görürsünüz.
* * *
22 gün sonra ülkemizin yerel seçimler var.
“Yerel Seçim” adından da anlaşıldığı gibi köy, mahalle, ilçe, il gibi tüm yaşam alanlarının halk tarafından seçilenlerce ‘yerinden’ yönetilmesini esas alan ve demokrasiyi var eden bir kavramdır.
Demokrasilerde kadın-erkek eşitliği vardır deriz ya, o halde soralım:
Yerel seçime karşı mısınız? -(Karşı olan pek yoktur.)
Yerinden yönetim olsun ister misiniz? -(Evet diyecek çok azdır.)
Kadın ile erkek eşit haklara sahip mi? – (Çok tartışmalı bir konu)..
Nüfusun yarısı kadın, ‘yöneticilerin’ hemen hepsi erkek!
Birçok ülkedeki sol-sosyalist-yeşil parti, ‘eşbaşkanlık’ uygulamasıyla bu eşitsizliğe son vermiştir.
Bizde 2014’te eşbaşkanlık kabul edilmiş ve sadece DEM parti ile mirasçısı olduğu partiler uygulamıştır. Tekçiliğe karşı çoğulculuğu yani demokrasiyi savunan eşbaşkanlık bir ‘makamın’; eşit yetkili kadın-erkek birlikteliğinde yönetilmesidir.
Bu yönetim biçimi, tüm farklılıkları zenginlik sayar, çoğulculuğu, kadın-erkek eşitliğini ve kadınlara tüm görevlerde öncelik vermeyi savunur.
Peki, kadınların çoğunluğu örgüt ve partilerinden niçin eşbaşkanlık uygulamasını istemezler?
Neden yerinden yönetim ve eşbaşkanlık sözcüklerine bile karşıdırlar?
Tam da soruları sormuş ve kısa bir cevap arıyordum ki.. FLAŞ! FLAŞ!:
CHP Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal:
“Seçildiğimde belediyenin kapıları DEM Parti hariç her siyasi partiye açık olacak” derken hemen yanında CHP lideri Özel vardır. Fakat, susar! Ancak Burdur’a varınca bu sözleri: “Sürçü lisan!” ilan eder.
Olan olmuş, bir kadına yakışmayan ‘faşist-eril’ sözler artık ‘gündem’ olmuştur!
Bizler bu ayrımcı, ırkçı, tekçi, üstenci sözlerin yabancısı değildik aslında. Bunlar medyada sık sık duyulan, söylenen, bilinen, tanıdık sözlerdi.
Medya bu sözleri ‘bir ilk’ sayıp ‘gündem’ yaptı, düşündürücü değil mi?
Oysa şimdi sözleri ‘faşistçe’ bulan medya; her gün üç-dört kiralık kişisine, DEM hakkında yalan, iftira, karalama yaptırdı ve hiç söz hakkı vermedi. Yetinmeyip o kiralık kişileri bakalım DEM’e kim daha çok hakaret edecek diye yarıştırdı.
Nereden nereye…
İşte bu medya tüm yaptıklarını unutmuş olacak ki, şimdi de kapıkulu olduğu rantçı sahipleri için bir ‘fırsat’ arayışında.
Doğrusu haftanın konusunu oluşturan bu sözleri duyunca ben de irkildim ve oturup araştırdım:
Burcu Köksal, 1980 faşist ikliminde doğmuş ve sözlerinden de anlaşılıyor ki, bu iklimin etkisinde kalmış bir avukatmış(!) (hukuk-etik ve faşizm nasıl uyuşur ki!). CHP’den dört dönemdir Afyonkarahisar milletvekili, TBMM’de grup başkan vekili hem de CHP Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı. Yani parti adına konuşabilecek önemli bir kimlik(miş).
Afyonkarahisar meydanında dili mi sürçtü yoksa bilinçaltı mı dile geldi konusu tartışılırken… Barış Yarkadaş, CHP Afyonkarahisar il başkanı ve çok partiliye bu soruyu sormuş.
CHP Afyonkarahisar örgütü kısaca: “Arkadaş, bizim anlayışımız bu!” demiş…
Başkan adayı bu sözleriyle; öfke ve kinini dile getirerek bir nefret suçu işlemiştir. Bu sözleri erkek egemen meydana; hoş görünmek için bile-isteye seçerek ve bilinçli olarak söylemiş….
Ve bu faşistçe sözleri meydandan coşkulu kabul ve alkış almıştır!
Durun bakalım bu faşist gidiş nerelere varacak ve nasıl duracak.
Burcu Köksal unutmasın ki, biz barışçı insanlarız, öfkelensek bile kin tutmayız ve kapılarımız da ‘insan’ olan herkese açıktır.
Emin Toprak – DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Ok.(1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisan tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.