İçimde hiç dinmeyen adım adım yüreğimden bedenime nükseden bu yorgunluk; zamanla beni tüketen,ruhumu öldüren bir parçam haline geldi.Sızısını hissetmek geri kalan hissedemediğim bütün duygulara karanlık ışığını tutmakta sanki.Uyandığımda bedenimde oluşan o derin soğuk her nefes alışımda yüreğime batan sızı kadar keskin.
Ruhun öldüğünde derin bir acı duyman olanaktır ama duyumsadığın bir hissizleşmeyse bu olanakların en ağırı olur çünkü herhangi bir şeyi hissetmek -bir acı bir mutluluk- yaşadığına dair soyut bir belirtidir.Peki hissizleşmek? Yokluğun içerisinde varlığı aramanın anlamsızlığı gibidir.Her duyguyu hissedebilecek bir varlığa sahipsin ama hiçbirini hissedemeyecek kadar yoksun. Ben bu varlıklar aleminde yokluğun süregelen belirsizliğine çekilmekteyim… Üzgünüm bedenim; sana çektirdiğim acılar ve belirsizlikler seni yormaktan ve bitirmekten başka hiçbir işe yaramaz gölgelerdi.Seni dibe çeken bataklığın görünmez yüzüydü bilakis. Çıkartabilecek miyim kendimi bu ucunu göremediğim derinlikten,kurtarabilecek miyim bu amansız bedenimin hastalığını?
Zamanın piyonları ilerlemekte…Benliğim; izin ver de yaşamanın ne olduğunu bileyim göğe bakarken yüzüme düşen damlaların sıcaklığında.Denizin ufkunu seyrederken düşlediğim sonum olmasın aslında ya da bir kalabalığın içinde sessiz çığlığımla boğulmayayım belki de…Ne bileyim bir gülüşün sahteliği korkutmasın beni…Göğsüm sıkıştığında ferahlığın ne olduğunu görmektir çabam biraz da olsa.Anlarsın ya aslında demek istediğimi.Hissetmektir kastım,yaşamayı bilmek isterim izninle…
instagram:hilalnur.fndk