17 Mart günü eşim Dilek ile birlikte yurtdışına çıkmış ve o günden beri haftada bir yazmakta olduğum “Dostça” yazılarıma da ara vermiştim.
Yazmadım, çünkü istesem de yazmayacak kadar tutuk kalmıştım. O günlerde sadece yaban diyarları gezdim, gördüm, okudum, düşündüm, kıyasladım, çıkarımlar yapıp yorumladım. Böylece, bilgileniyor, bilgisizlik ve cahilliğimle tanışarak kâh seviniyor kâh üzülüyordum.
Neler, neler oldu bugünlerde!
Ukrayna-Rusya savaşı çıktı, savaş karşıtı olanlar hem dünyada hem de ülkemizde çokça arttı!
Fakat her nedense ülkemizdeki on yıllardır süregelen çatışma, savaş, ölüm ve acılara hem dünya hem de halkımızın büyük çoğunluğu hep seyirci ve sessiz kaldı?
Ülkemizde egemen olan ve büyük çoğunlukça desteklenen resmi bir anlayışla; herkesin doğuştan kazanılmış insanları hakları yok sayılıp, “öteki” olana kendi değerleri dayatılmaktadır. Bunun için de ötekileri haksız gösterecek haksız yapay algılarla düşmanlıklar yaratılmaktadır. Böylece ülkemiz yıllardan beridir hem ülke içindeki halklar hem de komşu ülkelerle halklarla barışa hasret kalmıştır. Bu yüzden hem ülkenin hem de komşu ülkelerin kaynakları, doğaları ve nice canları zarar görmüş, anaları acılı, çocukları; oyunlarında kılıç, tüfek, bomba kuşanıp savaşırken coşku içinde, ölmek, öldürmek istiyor, gençleri; güvencesiz ve umutsuz kalmış.
Oysa ülkemizin ekonomisi; uçak, tank, füze, bomba, mermi gibi ölüm harcamaları yüzünden çökmüş, kaynaklarımız, iktidarca haraç mezat yandaşlara dağıtılmış, otuz-kırk yıl sonra doğacak olan torunlarımız bile borçlu bırakılmıştı.
Bu tükenmiş ve halk desteğini yitirmiş iktidar, bir daha ‘7 Haziran 2015’ benzeri bir yenilgiyi yaşamamak için ülkeyi, ‘1 Kasım 2015’ seçim öncesinin karanlık günlerine taşıyacak bahane ve düşmanlıklar arıyorlar.
Sadece kendi çıkar ve gelecekleri için algılarla farklılıkları düşmanlaştırıp, çatıştırmak, kan akıtmak, savaş çıkarmak istiyorlar, savaş!
Yurtdışına çıktığımın tam 16. günüydü, ben yukarıdaki duyguların baskısı altında, yaban diyarları gezip, görüp, okuyup, düşünüp, kıyaslarken, kendimce yorumlar yapıyordum.
1 Nisan günü, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katıldığı programda gençlere: “Yakın çevrenizden başlayarak ülkemizi, imkânınız olursa dünyayı gezip görmek, farklı kültürleri tanımak için şartlarınızı zorlayın” demişti.
Biz, akraba ve oğlumuzun imkanlarıyla yurtdışına çıkma fırsatı bularak 50 gün kalmıştık. Eğer kendi imkanlarımızla yurtdışına çıksaydık; hiç barınma-giyinme ücreti ödemesek bile ikimizin birer maaşıyla ancak 5 gün lüks olmayan insanca bir gezi yapabilirdik. Kaldı ki, hem eşim hem de ben birinci dereceden emekli olmuş eğitimcileriz.
Peki, Sayın Cumhurbaşkanının bu çağrıyı yaptığı gençlerin toplum içindeki oranı kaçtır acaba?
Bence, yani kendimce, bu imkana sahip gençlerin toplum içindeki oranı en fazla %4-5 civarındadır.
Yoksa, yoksa Sayın Cumhurbaşkanının bu sözleri bir “1 Nisan Şakası!” mıydı?
Ne dersiniz?
***
Eğer bu sözleri bir şakaysa, bence Cumhurbaşkanı böyle şakaları hiç yapmasın. Olur da bu şaka gerçeğe dönüşür yurtdışına çıkanlar çoğalır ve onlar; gezip, görür, düşünüp yorumlar, bu düşünce ve yorumlar da Cumhurbaşkanının anlayışına, dünyaya bakışına hiç mi hiç uymaz.
Nedenlerini yaşanmışlıklarla anlatacak olursam şöyle:
Belçika’nın Oostende kentindeki akrabalarımız sevgili Hazal ve Halit Canoğlu çiftine “her şey dahil ve bedava” 4 gün misafir kalıp, birlikte Belçika’nın üç önemli kenti: Oostende, Brugge ve Brüksel’i gezdik, gördük, bilgiler edindik.
İşte, Belçika hakkında topladığım bazı bilgiler (siz değerli okurlarım da eğer bu bilgileri ülkemiz gerçekleri ile kıyaslayıp, yorumlarınızla zenginleştirirseniz çok sevinirim):
Batı Avrupa’da yer alan Belçika’nın; 30.528 km² alanı ve 2021 yılındaki nüfusu: 11.645.148 kişidir (alanı Marmara Bölgemizin yarısından, nüfusu ise İstanbul’un (3/4) dörtte üçünden daha küçüktür).
Belçika’nın yönetim şekli: İngiltere, İspanya, İsveç, Norveç, Hollanda, Danimarka, Lüksemburg … gibi “krallık” olup, “parlamenter monarşi” ile yönetilmektedir.
Bu ülkelerde kraliyet aileleri sembolik olup, çok az söz ve yetkiye sahiptirler. (Türkiye ise; uygulamada 2002 yılında, resmiyette ise 2017 yılından başlayan ve dünyada benzeri olmayan tek kişi yönetimi vardır).
Belçika’da Avrupa Birliği, NATO gibi bazı uluslararası organizasyonların merkezleri vardır.
Uluslararası Para Fonu verilerine göre 2021 yılında Belçika’da kişi başı milli geliri 50.413$, Türkiye’nin ise 9.507$ dır. (2022 yılı, paramız pul olduğu bir yıl ve kişi başı milli gelirin 6.700$ olmuştur).
Belçika, anadillerin önemini kavramış ve “Birlikten Kuvvet Doğar” diyerek üç bölgeli bir federal devlet olmuştur.
Ülke nüfusunun %59’u için Felemenkçe, %40’ı için Fransızca, %1’i için Almanca olmak üzere üç resmi dil kabul etmiştir.
Böylece hem ülkede iç huzur hem de komşuları Hollanda, Fransa ve Almanya ile barışçı komşuluk ilişkileri sağlanmıştır.
Türkiye’de ise yüzyıllardır tekçi anlayışla sürekli olarak ülke halklarının dilleri ve kültürleri yasaklarla baskılanıyor, köy, kasaba, şehir, dağ, ova, ırmak gibi binlerce yıl öncesine dayalı isimleri değiştiriyor, yani o coğrafyanın tarihsel belleği siliniyor.
Sizce, Cumhurbaşkanının: “Yakın çevrenizden başlayarak ülkemizi, imkânınız olursa dünyayı gezip görmek, farklı kültürleri tanımak için şartlarınızı zorlayın” dediği “1 Nisan Sözleri” eğer düş değil de pek çok ‘Z Kuşağı’ gencinin fırsatı olsaydı, ülkemize barış iklimi daha erken gelmez miydi?
Emin Toprak- DOSTÇA
Bingöl-Kiğı- Zeynelli Köyü’nde 19/03/1950’de doğdum.
Köyümde İlkokul (1957-1962)
Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Ok.(1962-1968)
İstanbul Atatürk Eğim Enst. Eğitim Böl.(1973-1977)
ve Marmara Ün. PDR bölümü Lisans tamamlama…
5 yıl İlkokul Öğretmeni,
16 yıl Rehber Öğretmen,
19 yıl Eğitim Müfettişi olarak 40 yıl çalıştım.
2013 yılında emekli oldum.
Halen emekli Matematik öğretmeni eşimle birlikte İstanbul’da oturmaktayız. 2 çocuk ve 2 de torunumuz var.
https://etoprak1950.blogspot.com/
Blogumda DOSTÇA yazılar yazıyorum.